Thursday, April 29, 2010

düsünceler

geride kalan zamana bir bakin ve icine sigdirdiklarimiza, ne cok hüzün, ne cok sevinc, hircinliklar, haykirislar, hayir'lar, hepsi gücümüz nispetinde elbette fazlasi degil. bir anda olup bitiyor bazen her sey, öfkemiz burnumuzda altüst oluslar yasiyoruz ve ne cok degisiyoruz. kararlar veriyoruz, hatalar yapiyoruz, korkularimizla yasamaya devam ediyoruz. yasamda aldigimiz, alacagimiz yolu galiba bu korkular belirliyor, bu korkularla yüzlesmeye ne kadar cesaret edebilirsek o kadar yol alabiliyoruz. kendinden emin tavirlarimiz, afra tafralarimiz, inatciligimiz kendi kendimizden hazin kacislarimizdir bizim.

bazen de cok yükleniyoruz galiba kendimize, gerceklik dedigimiz seyin bayagiligini ve her birimizin bayagi gercekleri oldugunu unutuyoruz. celiskilerle yasamaktan rahatsiz oluyoruz ve onlari unutmaya calistigimiz zamanlarda, ki böyle zamanlar korkularimizi, kendimizi ve her seyi unutmaya calistigimiz zamanlar oluyor, savruluyoruz ve sonrasinda basliyoruz kendimizi suclamaya. bir hayalin icinde zaman zaman kaybolmaya ihtiyacimiz var yeter ki bu kaybolus korkularimizla yüzlesmemek icin bir bahane olmasin.

Sunday, April 25, 2010

bos masalar


Saturday, April 24, 2010

cellat agliyor

bir önceki yazida irfan yalcin demisken, istedim ki yazdiklariyla beni hayli heyecanlandiran, hüzünlendiren, kusursuz türkcesiyle etkileyen bir büyük yazarin henüz cikmis öykü kitabini buradan duyurayim, paylasayim.

Wednesday, April 21, 2010

beş şehir ve merhamet

onur ünlü, 'polis' ve 'güneşin oğlu'ndan sonra 'beş şehir' ile kendisini de bizleri de şaşırtmaya devam ediyor. şaşırttığı ölçüde etkiliyor, düşündürüyor, alışılmışın dışına çıkıyor ve özgünleşiyor. türk sinemasi, onur ünlü'nün düs ve gerceklik arasinda gidip gelen büyülü dünyasiyla yenileniyor. 'beş şehir', can acitan bir film, kahramanlarinin acili bir yalnizliga mahkum edildigi, bir aciyanin da cikip 'ben buradayim' demedigi bir film. bu filmi izleyip de aci cekmenin, yalnizligin, sevgiye-sevilmeye duyulan insani ihtiyacin ne demek oldugu üzerine düsünmeyecek biri yoktur sanirim.
polis aydin, filmin kahramanlarindan, sehir yasamina ayak uydurmaya calisan, bakisiyla, durusuyla, sesiyle, soluguyla, tepeden tirnaga yalniz bir adam. öylesine yalniz ki ve beni bir sahnede öylesine etkiledi ve yüregimi öylesine ezdi ki sirf bu adami, bu karakteri, tansu biçer'in olaganüstü oyunculugunda polis aydin'i görmek icin bile gidilir bu filme.


beş şehir'de çok fazla duygu var ama merhamet yok. çok aci var ama acimak yok. ben insanlari birbirlerine yaklastiran duygunun merhamet oldugunu düsünürüm, hic kimsenin ve hicbir duygunun bizi bir baskasinin acisini, kederini paylasmaktan alikoyamayacagina, alikoymamasi gerektigine inanirim, bana sefkatle ve sevgiyle yaklasan, bir derdimi samimiyetle paylasmaya calisan bir eli geri cevirmem. beni hayli etkileyen 'yorgun sevda' romaninda irfan yalçın bakın ne diyor: "yaralarını öpebilecegim insanlar var, benim acım onlardan'. evet, yaralarını öpebilecegimiz insanlar olmali, bir yaraya da merhem olabilmeliyiz bize taninmis su kisacik yasamda, zaten insan baska neye yarar ki allah askina.




Monday, April 19, 2010

bahar sarhosu, yasam ve sürprizler

dalgin, durgun, düsünceli gecen bir günün gecesindeyim. 'bahar sarhosu'ndan ciktim, festival öncesi bilet aldigim tek film. öylesine umutluydum bu filmden, festivalde kim ki-duk yok ama 'bahar sarhosu' bana bir kim ki-duk filminin yoklugunu hissettirmeyecek diyordum. kötü bir film izledim diyemem, belki de benim gün boyu süren dalginligimdir bir parca memnuniyetsizligimin ve filme yogunlasamayisimin nedeni, bilemiyorum. bir adamin umutsuz yalnizligini gördüm filmde, henuz daha ilk karelerde bu yalnizligin nasil bir sey olabilecegini düsünmeye basladim, sonra gecen her dakikada bu adamin biraz daha yalnizlastigini hissettim. adamin yalnizligina takildim kaldim, diger karakterler ya benim dalginligim nedeniyle ya da yönetmenin bu karakterlere haklarini vermemesi nedeniyle eksiktiler benim icin. onlarin penceresinden bakamadim caresizliklere, isyanlara, bocalamalara. iki adamin arasinda kendisini disarida birakilmis bulan bir kadinin caresizligine odaklanamadim, onun zaptedemedigi öfkesini yeterince hissedemedim. bütün yasamlari altüst olmus bu üclünün birlikte gözyaslari icinde söyledikleri bir sarki vardi ki orada irkildim, derin bir mutsuzluk dipsiz bir caresizlik icinde gözyaslariyla mirildanilan sarkilarin ferahlaticiligini duyumsadim. simdi düsünüyorum da, onlari birarada sarki söyleme noktasina getiren duygu merhametti, insanin belki de sahip olmasi gereken en asli duygu olan merhamet. bu filmi bir kez daha izleyecegim.

dünden de bahsetmeliyim, bu cumartesi öylesine bir gündü ki yasamin sürprizlerle dolu, sasirtici bir yer oldugunu mutlulukla görmüs oldum bir kez daha. mühim olan etrafa biraz daha dikkatli gözlerle bakarken, bizi bekleyen sürprizleri samimiyetle yasamaya calismak galiba.

ne tuhaf, su yaziya baslarken nasil da suratsizdim, simdi gülümseyerek noktaliyorum. hayat iste, ne diyebilirim ki.

Thursday, April 15, 2010


bu gece ben de boyle bir yerde uyumak istedim. böyle bir yerde günün ilk isiklariyla bulusmayi.
fotograf : honeymooncroon.deviantart.com

Tuesday, April 13, 2010

evrim alataş

evrim alataş, taraf'ta yazmaya baslamasiyla tanidim onu, ilk yazisini okudum ondan sonra belki birkac yazisini daha. güclü bir turkcesi, sahici sözcükleri, keskin ve ironik bir dili vardi. mizahi bir tarafi da vardi varolmasina ama o mizahin icinde bile bir öfke gizliydi. kürt aydinlarinda, cok anlasilir nedenlerle olusmus, yazilarindan dolup tasan bir isyan duygusunu alataş'in yazilarinda da hissettim ve belki sirf bu nedenle yazilarini düzenli okuyamadim.

bugun gazeteyi actigimda artik evrim alataş'ın aramizda olmadigini ögrendim, gözyaslarimi tutamadim, icten ice yazilarini daha uzun yillar okuyacagimi hissettigim yürekli bir yazarin ölüm haberi fena etti beni.

öldügünüzde cennete giderseniz tanri'nin size ne söylemesini istersiniz sorusuna, "haklisin kürtlere haksizlik ettim" demesini isterim diye cevap vermis alataş. süphe yok ki bunu sadece tanri'dan istemiyordu, hepimizden istiyordu, bunun için yaziyordu yazilarini, bunun icindi mücadelesi, kürtlere yapilan haksizliklarin kabul edildigini, yasanan acilarin samimiyetle paylasildigini görmek icindi. hakikatlerini aciga vurmak icin yazilar yazdi, dogdugu köyün gerceklerini bir kitapta anlatti, son olarak ilk kürt politik filminin senaryosunu yazdi, geriye önemli izler birakti.

evrim alataş, hak mücadelesi vermenin, insanlari mutlu etmekle, insanlardan nefret etmek arasinda gidip gelen bu mücadelenin eminim bütün zorluklarini yasayarak veda etti yasama. mekani cennet olsun.

Saturday, April 10, 2010

hep genc kalacagim

madem alkollu bir gecedeyim, hatirladigimda gülümsedigim alkollu bir gecemi anlatayim. ne kadar zaman önceydi hatirlayamiyorum, simdi okyanusun öte tarafinda bulunan degerli bir dostum ve degerli bir hocamizla pasajda oturmus eminim cok mühim meselelerden bahsediyorduk, gülüyorduk, iciyorduk, hocamizin tam hatirlayamadigi ve birbirine karistirdigi tarihleri, bazi isimleri, konuya ne kadar hakim oldugumuzu göstermek icin bir firsat biliyor ve hocayi düzelterek kendimizce matah bir is yapiyorduk. hoca bizden izin isteyip masadan ayrildiginda dogrusu cakir keyif durumdaydik, ben yine de geceyi orada bitirmek niyetinde degildim. haydi dedim imroz'a gidelim, bir iki duble de orada icer, öyle döneriz. imroz'a gectigimizde neredeyse tüm masalar bosalmisti. kararliyiz ya icmeye, hemen bir kose masa bulup yerlestik. arka masamizda sen sakrak bir grup vardi, hala nasil oldugunu hatirlayamadigim bir sekilde o masanin en kerli ferli adamiyla sohbete basladik. bize ikram ettigi o güzel meyve tabagini hala sevgiyle hatirliyorum. en az bizim kadar sarhos olan bu müstesna insanin bir cümlesi var ki onu da hic unutmam, 'cocuklar' demisti muzip bir gülümseyisle birlikte, 'bu gece kizimin nisanlisiyla ilk defa disarida yemek yiyoruz, bakin ne kadar heyecanli'. biz de kiz tarafi oluvermistik bir anda ve alici gozuyle soyle bir bakmistik delikanliya.

kim bilir o gece basimizda ne dertler icimizde ne sevdalar vardi. hepsi bir yana, bugun o geceyi düsündügümde aklima gelen tek bir sey var, bir gün, olur da bir gün bir kizim olursa ve ben de onun nisanlisiyla imroz'da karsi karsiya gelirsem, ah nasil da cekilmez ve huysuz bir adam olurum ben.

Friday, April 09, 2010

how oscar became wilde

geliyor, yeni bir oscar wilde biyografisi geliyor. imge'den sonra bu sefer sel yayinlari bu sayfadaki sizlanmalarima bir yanit veriyor ve elliot engel'in "how oscar became wilde" adli kitabini türkceye ceviriyor. henüz okumadigim bu kitabin zeynep avci tarafindan cevriliyor olmasi da ayrica sevindirdi beni. bazen bosluga biraktigimiz sözcüklerin, kimi zaman icimizden gecirdigimiz ancak dile dökmedigimiz dileklerin biz onlari unutsak dahi yasamaya ve yayilmaya devam etmeleri, yasamin surprizli bir yer oldugunu hatirlatiyor bana.

Monday, April 05, 2010

bir hayalcinin cikmazi

görüyorsunuz ya kendimi nasil kandiriyorum, bir voleybol maci seyrediyorum, bir oyuncunun yaptigi smaclarla seviniyorum, heyecandan yerimde duramiyorum. bunlarin hepsi tamam ama neden butun bunlari gecmise dönmek, hayallere dalmak icin bir firsat gibi görüyorum. karsilastigim hemen her sey, gecmiste yasadigim, yasamadigim, yasamak isteyip de yasayamadigim bir dünyayi, belki olmak isteyip de olamadigim bir insani hatirlatiyor bana. hayal etmek beni heyecanlandiriyor ve evet sözcükleri severek, onlarla vakit gecirerek mutlu olabiliyorum. kimine göre bol keseden harcanan zamanlardir bunlar, bazen bana da öyle geliyor, hayal etmenin korkunc bir yüzü oldugunu görebiliyorum. hayal etmenin insani bir döngünün icine, bir tekrarin, bir yinelemenin icine soktugunu biliyorum. en agir zamanlar, bir hayalcinin gercek yasamla sik sik temas etmek zorunda kaldigi zamanlardir gibi geliyor bana. örnegin, böyle bir yazi yazmak üzüyor beni, natasa osmokrovic'in smaclariyla baslayan güzelim bir hayal dünyasinin icine girmisken ve orada mutluyken neden bir anda bunu sorgulamaya basliyorum ki. nasil bir bocalama, ne kadar cok celiski.

Sunday, April 04, 2010

fenerbahce acibadem ve nati


yillardan sonra bir voleybol maci izledim ve öylesine heyecanlandim, bir mücadelenin icindeki inisleri cikislari öylesine yasadim ki fenerbahce acibadem bayan voleybol takiminin tüm oyuncularina ayri ayri tesekkur etmeliyim. bu gece bu takimda, hem benim hem bu takimi kuran yöneticilerin övgülerine mazhar olmasi gereken, cok ayricalikli bir teveccüh, bir tesekkürle onurlandirilmasi gereken bir isim varsa, o da takimin hirvat oyuncusu natasha osmokrovic'tir.
bir sporcunun sahip olmasi gereken disiplini, direnci ve dirayeti ustalikla harmanlayan, yetenegiyle beni kendisine hayran birakan natasha osmokrovic'e, nati'ye, basta bana spor yaptigim yillari hatirlattigi icin ve tabii ki bu geceki olaganüstü oyunu icin yürekten tesekkur ederim.




cool hit counter