Monday, May 26, 2008

yalnizligi isteyen ülke

nuri bilge ceylan cannes da en iyi yönetmen seçildi, hayirli olsun. filmi henuz gormedigimden söyleyeceklerim film üzerine degil yönetmenin tesekkur konusmasinda dikkatimi ceken bir sözü üzerine olacak.

'tutkuyla sevdigim yalniz ve güzel ülkeme adiyorum bu ödülü' dedi nuri bilge. buradaki 'yalniz' kelimesinin bir hayli yersiz ve manasiz oldugunu düsünüyorum, aciklayayim.

ülkemiz sayet dünyanin geri kalani tarafindan dislanmis bir ülkeyse (ki öyle degil), bu baskalari öyle istedigi icin degil ülkemizin büyük bir cogunlugu buna gayret gösterdigi icin böyle olmustur. (uluslararasi dinamikler ve dengeler türkiye'nin dünyadan kopmasina izin vermez, bunu da ayrica söylemeliyiz.)

bir ülke düsünün, kendisini uluslararasi hukukun kurallarindan bagimsiz tutsun, bir ülke düsünün, temsili demokrasi kültürünü icsellestiremedigini, 1961'den bu yana halkin temsilcisi olan 24 siyasi partiyi kapatarak göstermis olsun ve bir ülke düsünün yazarlarini, düsünürlerini senelerce süründürmüs ve ülkeden sürmüs olsun. iste bu ülke yalniz birakilan bir ülke degil yalnizligi tercih eden bir ülkedir.

bu ülkede insani ve insanligin ortaya koydugu evrensel degerleri yücelten ve koruyan ne gibi calismalar yapiliyor diye bir soru sormak isterim. eminim gülümsersiniz zira bu ülke dünyanin en büyük opera sanatcilarindan birisi icin 'külleriyle sularimizi kirletmesin' diyebilen insanlarin gazetelerde yazi yazmaya devam edebildigi bir ülkedir.

bugun murat belge, gün gelecek bu ülke ulusal park olarak korunmaya alinacak, seneler sonra turistler gelip gezecekler, iste boyle de bir ülke kaldi dünya üzerinde, bakin nasil yasiyorlar diye incelemelerde bulunacaklar diyordu. haksiz mi.

iste bu sebeplerle nuri bilge'nin yalniz bir ülkeyiz biz diye hayiflanmasinin anlami yok, bu yalnizligi isteyen, kurumlariyla, siyasi elitleriyle ve toplumun önemli bir cogunluyla yine bu ülke.

Tuesday, May 20, 2008

sahaflar festivali

sahaflar festivali epeydir aklimda olan bir düsünceydi. tipki kitap festivalleri gibi her sene bir de sahaflar festivalinin düzenlenebilecegini düsünür dururdum. ne mutlu ki su siralar beyoglundaki 24 sahafin katilimiyla galata kulesi meydaninda bir festival devam etmekte.

dört basi mamur, eksiksiz bir düzenleme var miydi deseniz, beni cok tatmin etmedi demekle yetinirim. tezgahlarin üzerindeki kitap sayisi oldukca yetersiz olmakla beraber öne cikan kitaplar dönemin havasina uygun sekilde 68 kusagi ve nazim hikmet kitaplariydi. bir de mekanin özelliginden olsa gerek atatürk ve istanbul konulu kitaplar agirliktaydi.

ne kadar eksiklik olursa olsun, geleneksel hale gelmesini umdugum bir sahaflar festivalinin gerceklesmesi, gerek meslegine küsmek üzere olan sahhaflari sevklendirmek gerekse de okuyuculari sahaflara cekmek ve sahhaflarla tanistirmak adina cok önemliydi.

sahaflarin kaybolmalarinin önüne gecebilmek ancak onlari okuyucularla yakinlastiracak bu gibi etkinliklerle mümkün. boyle önemli bir baslangicta emegi gecenlere tesekkuru bir borc bilirim.

Wednesday, May 14, 2008

insan olmak

bir kuyumcuyu soyduktan sonra gidip kuslara 300 liralik yem atan bir adamin haberini okudum bugun gazetede. askerden firar etmis, gitmis bir kuyumcuyu soymus, kuslara yem atmis ve bu macera bir pavyon eglencesi sonrasi noktalanmis. kizamadim ben bu adama, kinayamadim kuyumcuyu soydugu icin. belki de basini mahcubiyetle egdigi fotografi etkiledi beni, belki de soygun parasiyla her seyden önce gidip kuslara yem atmasi. askerden kacip kuslara yem atan bir adamin gozunden kuslara bakmaya calistim. belki onlarla beraber ucabilmenin hayalini kuruyordu, belki de onlarin arasindayken yalnizligini unutmaya karar vermisti. eminim bir özlemi vardi, yeni bir yasam özlemi vardi desem haksizlik etmis olur muyum acaba.

bu genc adam simdi hapiste ve bence karanliklarin icinde kuslari düsünüyor. kuyumcunun yerinde olsam ondan sikayetci olmaz, bu cocugun cezalandirilmasina izin vermezdim.

Wednesday, May 07, 2008

sinirlar yörüngeler

her ne kadar cagdas sanattan hic anlamasam da pamuklarin bir bulut haline getirilip üzerinde bir yasama hayat vermenin ne demek oldugunu bir parca anlayabiliyorum. ancak iki farkli yasama inanan, gercek yasamla bulutlarin üzerindeki gercekten daha gercek olan o yasamin özlemini duyan birisi pamuklardan bulut yaratip üzerine kucuk insanciklar yerlestirebilir diye düsünüyorum. cocuklugunda hayali arkadaslariyla vakit gecirmis, onlarla üzülmüs, sevinmis ve bir gün karsisina gercek arkadaslar ciktiginda onlarin sessiz sedasiz kaybolusuna dertlenmis bir insan pamuklardan bulut yaratmak ister gibi geliyor bana. ne mutlu inatla hayali gercegin yerine koymaya calisanlara ve ne mutlu düsleri tek gerceklik ilan edenlere.

Thursday, May 01, 2008

ispanyol meyhanesinde bir lahzam

arka arkaya icim titreye titreye dinliyorum, bir timur selcuk, bir salim dündar, bir nilüfer, bir ben hep bir agizdan yeter yeter öleceksek ölelim diyoruz. iste gün agariyor, biram bitiyor, yeni bir gün, yeni bir gündüz, biliyorum en az digerleri gibi yüzsüz.

tüm yasami boyunca bir hayalden baska bir sey olmak istememis bir adam, bir basina, bir kez daha tekrarliyor cahit sitki'nin dörtlügünü.

ben bir gölge olsam, yahut bir hayal,
onlar gibi hissiz, onlar gibi lal.
olsa bütün ömre bedel bir lahzam
var görünsem, onlar gibi yok olsam.
cool hit counter