Wednesday, March 26, 2008

kursuni

bugun otururken birden denize birakmak istedim kendimi. deniz derinligiyle sarsin, kursuni rengiyle beni derinligine ceksin istedim. enginliginde kaybolmak istedim denizin, gücsüzlügümü derinden hissetmek istedim. nefes almak istedim, bedenim hapsolsun, zaman yokolsun istedim.

Tuesday, March 25, 2008

genclik, bir günlük süstü

dünyevi meselelerin gelip geciciligini, yasamin kirilganligini, insanin acizligini ve bu acizlige aldiris etmeyenlerin birbirleriyle giristikleri mücadelenin ve egemenlik yarisinin bosunaligini anlatan bir sair benim icin necip fazil. bugun kendimi bir anda onun "isim acele" adli siirini okurken buldum.

isim acele

gökte zamansizlik hangi noktada
elindeyse yildiz yildiz hecele
hüküm yaziliyken kara tahtada,
insan yine care arar ecele.

genclik...gelip gecti...bir günlük süstü
nefsim doymamaktan dünyaya küstü
eser darmadagin, emek yüzüstü
toplayin esyami, isim acele.

N. Fazil

Thursday, March 20, 2008

kierkegaard ve tesadüf

kierkegaard'in pek fazla alintilanmayan, belki biraz gözardi edilmis ancak benim icin hayli degerli olan bir sözü vardir. soyle der "sokakta gördügüm genc bir kizin selamina 100 dolar veririm, bir partide karsima cikip elimi sikan genc bir kiza ise 10 dolar bile vermem."

kierkegaard'in partide elini sikacak kiza 10 dolari bile cok gormesini neye yorabilir, neyle aciklayabiliriz dersiniz. belki de gücü her seyi etkilemeye yeten o büyülü sözcügü yani tesadüfü kullanarak bir yere varabiliriz.

toplumsal yapilar ve her türlü toplumsallasma bicimi cesitli birimlerin kaliplasmis davranislarinin tekrarina dayanir. kisiler, kurumlar ve toplumsal yasamin icindeki diger tüm aktörler, rollerini bir uyum ve süreklilik icinde ifa ederek sistemin devamliligina hizmet ederler. bu noktada, insanlari biraraya getirerek, onlari birbirleriyle etkilesime sokma amaciyla düzenlenen bir partinin de kurumsallasmis bir yapiya dönüstügünü söylemek yanlis olmayacaktir zira bu parti icin belirli bir gruba davet yapilacak, parti süresince gerceklesecek etkinlikler belirlenecek, kisaca kendi icinde kuralli bir yapi olusturulacaktir. peki kuralli bir yapinin icinde, her seyin önceden belirlenmis ve öngörülmüs oldugu bir yerde tesadüften söz etmek ne kadar mümkündür.

dogan hizlan bir roportajinda davetlere gitmeden evvel katilacak olanlarin listesini istedigini, davete listeye göre katilip katilmayacagina karar verdigini söylemisti. bir sürprizin hoslugunun ne demek oldugunu asla bilemeyecek olan dogan hizlan icin üzülmüstüm dogrusu. ne var ki, partilerin ve davetlerin gercegi budur, cevredeki insanlarin kimligine ulasmak an meselesidir, cogu insan birbirleriyle ya tanisiyorlardir ya da tanismak icin (belirlenmis bir amac icin) oradadirlar. sanirim boyle partilerdeki tanismalarin hicbir ilginc, zarif ve siirsel bir tarafi yoktur.

kierkegaard'in bir partide karsisina gelip elini sikacak kiza yüz vermeyisinin altinda da tesadüflere, tesadüflerin cekiciligine, akil almazligina bazen sacmaligina ve anlasilmazligina inanmis bir adamin tutumu vardir.

kierkegaard sokakta gördügü, nereden gelip nereye gittigini bilmedigi ve bir daha görüp göremeyecegi belli olmayan genc bir kizin selaminin icinde bulunan zahmetli ve inisli cikisli bir seruveni, bir partinin ezberlenmis yapisi icinde kolaylikla tanisabilecegi bir kiza tercih eder.

ve son olarak sunu söylemek isterim, kierkegaard haz dolu bir gönül iliskisinde tesadüfün yerine öylesine inaniyordu ki genc bir kizin ismini kendi agzindan degil de isminin bas harflerinin islenmis oldugu mendilden tesadüfen ögrenmek istiyordu. sanirim bu bilgi ondan en basta yaptigim alintinin da en kisa aciklamasi.

Tuesday, March 11, 2008

sadun aren

türkiye'de sosyalist olmaya en yakin parti olan ve 1965 secimlerinde meclise 15 milletvekili göndererek sol düsünce dünyasinda önemli bir heyecan yaratan türkiye işçi partisinin kurucularindan sadun aren vefat etti.

sadun aren'i benim icin önemli kilan, beni türk solunun farkli yönleri üzerinde düsünmeye davet eden ve özellikle 1960'larin sonunda dogan avcioglu ve cevresinin sosyalizmi nasil aracsallastirdigini acikca ortaya koyan bir anekdotu paylasmak isterim.

27 mayis ihtilali sonrasi milli birlik komitesi sadun aren'i cagirir ve ona türkiye'de en hizli kalkinmanin sosyalizm ile mümkün olup olamayacagini sorar. aren, "hayir" der, "sosyalizmle kalkinma hizli degil yavas olur ancak yavas kalkinma cok daha saglikli olur. gelir dagiliminin bozuk oldugu yerlerde, zenginlerin para yatirimiyla daha hizli bir kalkinma olabilir ancak sosyalizmde esas olan adil dagilimdir."

iste sadun aren'in bu dürüst cevabi, sosyalizmin dayanmasi gereken esas temeli soyluyor. bugun gerillanin el kitaplariyla veya marxtan okuduklari üc dört cümleyle kendilerini solcu ilan edenlerin bu ülkenin gercek sosyalistlerinden biri olan sadun aren'i tanimalari özgürlükcü sol düsünceyle tanismalari icin önemli bir firsattir.

Sunday, March 09, 2008

öfke

öfkeli insanlarin kaba ve kirici sözcükleri kadar ruhumuzu yaralayan pek az sey vardir. öfkeli bir insan her seyden önce hayal gücü körelmis, felce ugramis insandir. hayal gücünden yoksun bir insan ise basli basina bir zalimdir.

Thursday, March 06, 2008

atatürk

ahmet hakan'in "tarafsiz bölge" programinda bu aksam taha akyol'un son kitabi vesilesiyle atatürk tartisildi. faydali bir programdi zira katilimcilar milli mücadele dönemi üzerine calisan, eserleri olan yetkin isimlerdi. özellikle türkiye'nin önde gelen tarihcilerinden biri olan, benim üzerimde de gerek insani gerek kültürel, düsünsel anlamda derin etkileri olan mete tunçay'in da katilimcilardan biri olusu kacinilmaz olarak beni programa bagladi.

taha akyol'un kitabini henuz okumadim ama programdan edindigim izlenim kitabin okunmaya deger bir kitap oldugu yönünde. atatürk'ün önemli bir politikaci oldugu, kosullara uygun sekilde yeri geldiginde bolseviklere yanasmaya calistigi, yeri geldiginde islami degerlerle örtüsen uygulamalar ve konusmalar yaptigi vurgulandi hemen hemen tüm katilimcilar tarafindan. atatürk üzerine ne konusulduysa katilimcilar arasinda kucuk farkliliklar disinda bir mutabakatin olustugunu söyleyebilirim.

benim önemsedigim konu, atatürk'ü toplumsal olarak nasil algiladigimizdir. son zamanlarda meshur bir söz var "söz konusu vatansa gerisi teferruattir" diye söylenegelen. bu gece cemil koçak, bu sözü atatürk'ün söyledigine dair hicbir belgenin olmadigini özellikle vurguladi. dönemsel olarak cesitli siyasi gruplar, meslek gruplari bir takim cümleler icat edip bu cümleleri atatürk'e izafe etme geregi duyuyorlar. yazik ki atatürk'ün söylemedigi sözleri söylemis gibi göstererek kendisine büyük haksizlik ettikleri gibi, atatürk'ün cok yanlis sekilde bir efsane haline gelmesine de katkida bulunuyorlar. atatürk'ün sözlerinin nasil tahrip edildigini, nasil yeni bastan yazildigini merak edip görmek isterseniz iste bir örnek: http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6534

atatürk'ün körü körüne reddedilmesine de sorgusuz sualsiz kutsal bir varlik mertebesine yükseltilmesine de oldum olasi kuskuyla baktim ve karsi ciktim. diyecegim o ki, zaten belli bir yasa gelene kadar edindigimiz resmi ideolojinin tarih anlaticiliginin kaliplarini, biraz da elestirel tarih yazilari okuyarak sorgulamali, kendi tarihimize daha dengeli, daha nesnel, fanatizmden ve hamasetten uzak bir sogukkanlilikla bakmayi becerebilmeliyiz.
cool hit counter