Friday, December 29, 2006

Sölen

iki gözüm malcolm x,

biraz önce geldi davetiyem, cagiriyor beni, 'geleceksin sölenime' diyor. bilirsin, o 'geleceksin' dedigi zaman gitmemek olmaz, bize dusen katilmak. katilim kosullarinda degisiklik yok, iceri girerken parola yine ayni: 'samimiyet' sonrasinda ne bir kural ne bir sinirlama...

besbelli yine kalabalik olacagiz, önceki sölenlerden tanidiklarimizin yaninda kimbilir kimlerle karsilasip, yakinlasacagiz. cocuklar olacaktir yine, her seyi bir kenara birakip cocuklarla oynayanlar olacaktir. tahmin edecegin gibi cocuklara sirt cevirip sölenleri kulis merkezine cevirenler de olacaktir. n'aparsin be malcolm x, onlar da davetli degil mi, 'samimiyet' dememisler miydi iceri girerken.

duvarlari susleyen tablolar degismistir yine, sen de hatirlarsin bir keresinde ona ' ya bu tablolarin hepsi bana gecmisimi hatirlatiyor, agir tahrik derler buna ' demistim, gulumsemisti sadece. bak hazirlikli ol, yine duvarlarda gecmisimize ait cok tablo gorecegiz malcolm x, baska sölenleri hatirlayip, ic gecirecegiz.

sölen sofrasindan soz etmeme gerek var mi, yine ne lezzetlerle bastan cikacagiz kimbilir. hepsinin tadina bakmak, en azindan bir lokma alip yerine birakmak isteriz degil mi, olsun be malcolm x, biz samimiyiz. sanma ki bu 365 gunluk solenlerden daha cok gorecegiz...


Thursday, December 28, 2006

prenses ve cüce

'mi bella princesa', komik cüceniz bir daha asla dans etmeyecek. yazik oldu, bu cirkinligiyle krali bile guldurebilirdi.
'peki ama niye bir daha dans etmeyecek?' diye sordu prenses gülerek.
'cünkü kalbi kirildi' diye cevap verdi basmabeyinci.
prenses kaslarini catti, citi piti, gul yapragi dudaklari tatli bir kucumsemeyle bukuldu. ' bundan boyle benimle oyun oynamaya gelenler kalpsiz olsun' diye haykirip kosarak bahceye cikti.

Prensesin Dogum Gunu - Oscar Wilde

Monday, December 25, 2006

tango

cok beklediniz degil mi, hala da bekliyorsunuz, siz de biliyorsunuz artik gelmeyecegini. rezervasyon kartinizda 20.30 yaziyor, su anda saat 22.30. ondan bunu beklemezdiniz degil mi, sizi boylesine özel bir gecede yalniz birakmazdi n'olursa olsun. üzgünüm bayim, siz beklentilerinizin kurbani oldunuz.

öfkelisiniz degil mi, öfkenizle masadan kalkip gittiginiz anda kirilacak egonuz arasinda sikisip kaldiniz. bakin yemeginiz de geldi iste, tabii bilmiyorsunuz hangi yemegi istediginizi. sizin akliniz her an calacagini umdugunuz telefonunuzda. calmiyor iste, calmayacak...ah biliyordum dayanamayacaginizi, ariyorsunuz. acilmadi degil mi, üzülmeyin bu kadar. duyuyor musunuz calan sarkiyi, sizin icin caliyor, 'sevdim bir genc kadini, ansam onun adini, her sey beni ona baglar, kalbim durmadan aglar / gitti o donmeyecek, askim hic sonmeyecek, uzun yillar gecti diye, yasarim hayaliyle '

bayim, siz onun hayaliyle yasarken, sandiginiz kadar yalniz degilsiniz tek basiniza oturdugunuz masada. hemen yan masanizdan üzerinize dikilen gözler var. tabii siz farkinda degilsiniz ama birbirinden zarif iki hanim merakla sizi inceliyor. haydi ama birakin artik su telefona bakmayi, sansiniz kalmadi o gitti, siz boyle hayal etmemistiniz biliyorum.

demek kalktiniz, gidiyorsunuz. dinlemediniz beni oysa tango baslamisti, iki geri bir ileri...

Saturday, December 23, 2006

hasret

iki gözüm malcolm X,

sana ilk defa 95 temmuzunda unicef kampindan yazmistim, güvercinle beraber kamptan firar edisimizin hemen ertesinde. hatirlarsin, su uyur dusman uyumaz sozu vucuda gelmis, bir muhbir vatandas ihbar etmisti bizi. kamp sonrasi bize uyari, muhbir vatandasa liyakat nisani verilmis, kendisi bir sonraki kamp icin bakanliga tavsiye edilmisti. eminim halen toplum tarafindan onaylanmis ve kutsanmis bir mevkide kapi bekciligine devam ediyordur.

aradan gecen 11 senede muhbir vatandasa benzer cok insan gordum malcolm x, hepsi de en az onun kadar hirsli onun kadar nereye gittiklerini bilen ve bu ugurda ellerinden geleni ardlarina koymayan insanlardi. hepsi de ulasti ulasmak istedikleri yerlere, peki bu onlarin cezasi degil de neydi malcolm x. bir kapi acmak ugruna baska bir kapi onunde omur tuketmek miydi yasamak. peki ya insan olmak, arkasindan konusup sovduklerinin yuzune gulmek miydi insan olmak.

ben yoruldum be iki gozum, sairin dedigi gibi ' icimde baska bir dunya hasreti var '

Thursday, December 21, 2006

Alevler

Alevlere dalar gözlerim,
bir mesale olur yüregim
benim tüm düsüslerim
cok hoyrattir sevgilim.

Tuesday, December 19, 2006

gulumse

n'oldu sana boyle, yine asmissin suratini, cekilmissin bir koseye. hep boyle yapiyorsun, bak gozlerin yine kucucuk olmus kasimaktan, oysa ne kadar da neseliydin sabah evden cikarken. yine dunyanin tum yukunu sirtina almaya calistin degil mi, yine umutsuzluga kapildin, yine hevesini kiracak bir sey oldu. ah ah o sorumluluk hissi, hep yeni bir seyler soyleme istegi kemirir ya icini, ama sen bilmiyor musun bu sancilarin nedenini..biliyorsunn ben eminim..haydi gulumse amaa, n'olur gulumsee...

Sunday, December 17, 2006

Hayal gucu

roman kahramanlariyla kendinizi ozdeslestirir misiniz ? peki cevabiniz evet ise, yazara biraz da olsa haksizlik ettiginizi dusunmez misiniz?
benim icin roman demek, yepyeni, ayak basilmamis bir dunya demektir. Ben bu yeni dunyayi , yazarla beraber, kesfetmeye baslamadan once gecmisten getirdigim her seyi bir kenara birakarak cikarim bu yolculuga. Artik sahip oldugum onceliklerin, yasanmisliklarin, belirlenmisliklerin bir onemi yoktur, bana dair bir sey yoktur elimde. tek bir sey, sadece hayal gucum vardir ve bu hayal gucu yazarin hayal gucunu takip edebildigi ve onunla bir uyum yakalayabildigi olcude ben bir romanin icindeki ayrintilari yakalayabilirim.
bir okuyucu olarak romanin icine girebilmek oradaki bir kahramanin kendimize benzer taraflarini tespit ederek degil, romanin biraz disina cikip yazarin yarattigi dunyayi tarafsiz gozlerle incelemekle mumkun olur diye dusunuyorum.
yazar kendi icat ettigi dunyaya okuyucuyu davet ederken, bizi hic bilmedigimiz bir dunyada hayal gucumuzu kullanmaya, nesneleri, duygulari, kokulari yeni bastan adlandirmaya cagirir. sayet biz hayal gucumuzu romanda kendi gecmisimizden parcalar bulma yonunde kullanirsak, hem yazarin hayal gucune hem de kendi hayal gucumuze bir parca haksizlik etmis oluruz.

Saturday, December 16, 2006

Marie

su siralar goruntuler dunyasinda gorunur kilinmaya calisilan isim Marie Antoinette. her yerde onun izi, onun resmi. bir baloda karsiniza cikabilecegi gibi bir soylesinin de konusu olabilir kendisi. koca versailles sarayi da ifa etmis marie ye karsi vazifesini. marie antoinette in parfumunun fiyati versaille da inanin cok cuzzi.
Ey Baudrillard duy sesimi, hani sen demistin ya bu dunyada her sey illuzyon isi. bak goruyor musun Marie de artik bizden biri.

Thursday, December 14, 2006

Hic

1929'da bir fotografcida tanismislardi, babasi kestirip atmisti ' bu adam bir hic ' diyerek. babasinin 'bir hic' dedigi adam ugruna iki defa yasamdan vazgecmisti. adamin kendisine zarar verdigini, onun bir hic oldugunu bilse de, bunu adamin yuzune soylese de kendinden vazgeciyor adamdan vazgecmiyordu. askini doya doya yasayamiyordu, sevdigi adamla ayni yatagi bile paylasamiyordu, yine de son nefesine kadar yaninda kaldi adamin. eva braun un hitler e duydugu ask iste boyle bir ask. tartiya koyup olcemeyecegin sevdalardan, bir aciklamasi, bir nedeni olmayan, kendini bir hic ugruna feda etmeye hazir oldugun asklardan. buyuk asklardan..

Monday, December 11, 2006

oksuz mekan

bazi mekanlar vardir, duvarlarindaki tablolari ezbere bildigimiz, gittigimiz zaman hep ayni yere oturmak istedigimiz mekanlar. gozlerimizin asina oldugu garsonlariyla, hic degismeyen kokusuyla duygusal bir bag olusur mekanla aramizda.
bir de oksuz mekanlar vardir, otobuslerin dinlenme tesisleri gibi..gelip gectigimiz yerlerdir dinlenme tesisleri, gecenin bir saatinde uykulu gozlerle bir corba icip terk ettigimiz yerler. issiz bir arazi uzerine kurulmus, tarihselligi olmayan, terk edilmis mekanlar.
ben bu mekanlarda uzerime sinen hissi severim, kaybolmusluk hissi, mekanin kaybolmuslugunda kaybolmanin hissi.
ben bu mekanlarda gecenin issizliginda corba icmeyi ozlerim.

Gece

dolunayda iznik golunun tam orta yerinde, bir sandalin icinde sarap icmistik seninle
yasamin tilsimi gozlerinde.
bir baska gece, kalabalik bir masanin cevresinde, bana vermistin gozlerini gizlice
yasamin tilsimi gozlerimde.
ve sen gidince huzursuz bir gecede sessizce,
yasamin tilsimi gozyaslarimin icinde seninle...

Friday, December 08, 2006

Bilardo


Scorsese'nin ' The color of money ' filmi beni alip lise yillarina, tutkuyla bilardo oynadigim yillara goturdu biraz once. ne zaman kafam kizsa, tepem atsa solugu bilardo salonlarinda alirdim. saatler gecirirdim bilardo oynarak, rahatlardim, istakayi elime aldigim zaman yasam dururdu sanki. gel zaman git zaman bilardo salonlarinin mudavimleri arasina bile yerlesmistim.
masal okumaktan ne kadar haz aliyorsam bilardodan da o kadar haz aliyordum lise yillarinda. hele hele yaz aylarinda bilardocuda gecirdigim saatlerin haddi hesabi olmazdi. salonda oynayacak insan kalmadiginda 2 - 3 arkadas birbirimizle oynamaya baslardik gece gec saatlere kadar bir yandan bira icerek sohbet ederek.
bilardo oynayanlari gozlemlemek, onlarin hal ve tavirlarinin oyunun gidisati icindeki degisimlerini incelemek en az oynamak kadar haz verirdi bana. salonda kendime gore gozlemleyebildigim insan hallerini eve geldigimde hemen not alirdim.
bilardoyu sanki kendileri icat etmis gibi oynayan oyuncular vardi mesela. ( bazen ben de boyle havaya girerdim ) topu istedikleri delige gonderemedikleri zaman yasadiklari hayal kirikligi gorulmeye degerdi. en sakin gorunen oyuncularin bile bir topu yanlis delige soktuklarinda deliye donduklerini gormustum. oyle degisken bir durumdu ki bir top sonra iyi bir vurus yapinca dunyanin en mutlu insani oluyorlardi.
daha sonralari yasam ve bilardo arasinda baglar kurmaya baslamistim, top deligin agzinda olsa bile deligin icinde degildi, gercekleseceginden zerre kadar kusku duymadigimiz seyler gercek olmuyordu, topu belli bir delige atmak icin niyetleniyordun ama top gidip baska bir delige girebiliyordu. yasam ve toplar bizimle dalga geciyordu..

Wednesday, December 06, 2006

Melankoli

Ne kış, ne yazı isterim,
Ne bir dost yüzü isterim,
Hafif bir sızı isterim,
Ağrılar, sancılar gelir.

Yanıma düşer kollarım,
Görünmez olur yollarım,
En sevgili emellerim
Önüme ölü serilir...

Ne bir dost, ne bir sevgili,
Dünyadan uzak bir deli...
Beni sarar melankoli:
Kafamın içersi ölür.

Sabahattin Ali

http://download.yousendit.com/A1E2EA6429B06B41

Tuesday, December 05, 2006

Ses

dinliyordu, bakislari sabit, donuk ve ifadesiz. sozcukler omuzlarindan asagi bastirdi, birakti dinlemeyi, duslerine indi. yuzler cogaldi, sesler ve eller...bir el gozlerini kapadi aniden, bir baskasi agzini. kurtar beni, kurtar beni diye bagiriyordu birisi. kendi sesiydi..

Monday, December 04, 2006

Ay

bir hesabimiz yoktu ne gecmis ne gelecekle, sorgulamazdik zamani, ilkel insanlardan yana koymustuk tavrimizi, aldirmazdik bize bakan urkek gozlere. Ayla beraber kaybolacaktik iki gunlugune belki bir daha donmemek uzere.
mechul, adsiz sansiz insanlar olarak yasayabilirdik elbette. protezlerimiz de yoktu bedenimizde. izimiz surulmez, kimligimiz bilinmezdi.

Saturday, December 02, 2006

Mete Tunçay

Bugun katilmaktan ve bir parcasi olmaktan kivanc duydugum bir paneldeydim. Her birimizin hayatinda sozune guvendigimiz, inandigimiz, yoklugunda eksikligini hissettigimiz, yasamimizin tutamaklari olarak belledigimiz insanlar vardir. O insanlarin gozunden bir basamak asagi dusmek bile bizi yipratir, uzer, perisan eder. Benim icin Mete Tunçay oyle biridir.
Bugun Mete hocamiz icin dogumunun 70. yilinda duzenlenen bir saygi gecesinde onun dostlariyla, farkli kusaklardan ogrencileriyle ayni ortami paylasmak benim icin onur vesilesileydi. Iki panel duzenlenmisti ve sekiz de konusmaci vardi lakin oyle bir hava olustu ki salonda sanki herkes konusmaciydi, herkesin Mete hocayla ilgili bir anisi vardi, herkes konusmak istiyordu. Samimi, icten, duygulu, herkesin her an lafa girmeye hazir oldugu bir ortamdi.
Taner Timur, hocayla ayni donemde girdikleri Mulkiye yillarini anlatti, dedi ki ' Mete'nin bir ozelligi vardir digerlerinin yaninda one cikan, sozu dogru bir adamdir ' Bu beni de Mete hocaya baglayan ozelliklerin basinda gelir, onu tanidigim gunden beri bir kez olsun onyargilara kapilip gittigini gormedim, onun soyledigi her soze inandim ve bir kez olsun nesnelligini kaybettigini gormedim.
Daha sonra sozu Murat Belge aldi ve ben Mete'nin bu sozlerine hayranim diyerek bir cumlesini aktardi "En sevdigimiz bilgi yararsiz olan bilgidir."
Anlatacak, soylenecek cok fazla sey var Mete hoca icin en iyisi ben kendisiyle tanismama vesile olan olayi anlatip fazla uzatmayayim lafi. Kemal Tahir in eserleriyle bogustugum yillar, henuz esir sehrin uclemesini bir de yorgun savasciyi okumus ve gidip Mete hocanin karsisina cikmisim. Aklima gelen sorulari birbiri ardina siraladim, dinledi dinledi ve sonunda sen Kemal Tahir in butun eserlerini okudun mu dedi bana, utanarak hatta yerin dibine girerek hayir demistim. O zaman git oku ondan sonra konusalim demisti ve ben eve nasil bir ruh durumuyla gidip arka arkaya o kitaplari nasil okudugumu hic unutmam.
Ben Mete hocadan cok sey ogrendim, onu her gorusmemizde can kulagiyla dinledim, ona hep inandim, her zaman da inanacagim..
Iyi ki varsin hocam...
cool hit counter