Thursday, May 20, 2010

siyaset ve basın neye yarar?

siyaset kimler icin yapiliyor, ideolojiler, toplumsal mücadeleler kimler icin sürdürülüyor, kimlerin yasamini yasanilir kilmak icin, kimlerin seslerini duyurmak icin bütün bunlar. biz galiba insanlari unuttuk. muhafazakari, demokrati, islamcisi catisiyor, carpisiyor, savasiyor, 30 madenci dipsiz karanliklarda can veriyor da sesleri cikmiyor. acilari ancak tanri katinda duyulanlarin sesi solugu olmayacaksak, onlar icin isyan edip, onlar icin baskaldirmayip, onlar icin hesap sormayacaksak ne icin yasayacagiz, zenginlesmek icin mi, 'evrensellik'-'demokratiklesme-'insan haklari' laflarini dilimize pelesenk ederek neoliberal iktidarlarin suclarina ortak olmak icin mi yasayacagiz.

siyasetcileri söyle bir sarsip silkelemesi gereken, yeri geldiginde bütün haksizliklar, hukuksuzluklar karsisinda kamuoyu olusturmasi gereken basın nerede. hani nerede o kendini demokrasinin kilavuzu ilan etmis gazetemiz, 'karadir bahtimiz kara' gibi melankolik basliklarla mi yapiyorsunuz soru soran, sorgulayan gazeteciligi. duymussunuzdur, 'bölge insani bu tür olaylara alisik' diye buyurmus sayin basbakanimiz, yoksa siz adaleti siyasetcilerin sirtini sivazlayarak mi ariyorsunuz, yoksa siz sadece genelkurmaydan hesap sormayi mi demokratlik saniyorsunuz.

biz insanlari unuttuk, basınıyla, siyasetiyle bu ülke insanlarini unutuyor, insanlari icin mücadele etmeyi unutuyor, siyasetin, siyaset yapmaya hakki olmayanlarin, gücsüzlerin, yoksullarin haklarina sahip cikmak icin yapildigini unutuyoruz. 30 maden iscisi icimi sizlatti.

Wednesday, May 19, 2010

tuhaf bir gece

su siralar sik sik muhatap oldugum bir soru var, 'baykal geri dönecek mi'. bu sorunun cevabini baykal dahil bilen biri oldugunu sanmiyorum. böyle sorularla kafamizi mesgul etmeye de degmezmis gibi geliyor bana. bu aksam daha yeni tanistigim bir arkadastan da ayni soruyu duyunca bana baykal'i degil yarin okumaya baslayacagim romani sorsana yahu diyerek sitem ettim kendisine. bir ara onur'la karsilastim, yeni bir siir yazdigini söyledi laf arasinda. ilk dizesini de fisildayiverdi kulagima. heyecanlandim, eve gelir gelmez nedendir bilinmez acip biraz necip fazil okudum.

Monday, May 17, 2010

düsünceler-3

her seyin basina dönmek istedigim zamanlar oluyor, sahip oldugum tüm öncelikleri, bilgiyi, birikimi, baslica egilimleri unutmak ve sil bastan yeni bir hayata uyanmak istiyorum. dünyayi baska bir gözle görebilmenin, onu baska sekilde tarif edebilmenin bir yolunun aşktan geçtiğini biliyorum. bir yolu da sanirim kendimizden ve inanclarimizdan süphe etmekten, 'ya ben hataliysam' sorusunu sormaktan vazgecmemekten geciyor. insan bazen hic inanmadigi seylere bile en azindan bir kere inanmali ve belli durumlari, tabii hayatini bir de bu gözle degerlendirebilmeli.

cumartesi sabahi, 7-8 yas grubu cocuklarinin okuma bayramlari icin hazirladiklari gösterileri izlerken neredeyse aglayacak duruma gelisimin nedeni de tipki onlar gibi okumaya, tanimaya, adlandirmaya henüz baslamis olmanin sevincini ve saskinligini yasamaya heves edisimdi. cocuklarin yaninda olmaktan ne kadar mutlu oldugumu görenler bir de derslere gelin, belki cesitli meslekleri tanitirsiniz cocuklara dediler. onlara meslek sahibi olmanin ne demek oldugunu pek bilmedigimi söyleyemedim, memnun olurum deyiverdim.

Tuesday, May 11, 2010

yalnızlık

pazartesi geceleri, neyle uğraşıyorsam bir kenara bıraktığım, çayımı koyup izlemeye daldığım bir program var, muhabbet kralı. hassas konular üzerinde derinlemesine bir yuvarlak masa sohbeti, insanın kimi zaman nasıl çaresiz bir varlık olduğunu hatırlatan uzun sohbetler. neler konuşulmadı ki şimdiye dek, şizofreniden uyuşturucuya, takıntılardan melankoliye kadar pek çok konu televizyonlarda az bulunur bir ciddiyetle adamakıllı tartışıldı. bu gecenin konusu yalnızlıktı, her hafta olduğu gibi sevil atasoy vardı, nedendir bilinmez pek seviyorum sevil hanımı. onun yanında yine nedendir bilinmez pek sevmediğim kerem alışık konuk edilmişti. iki uzman psikiyatr, tuluhan tekelioğlu ve gecenin benim için sürpriz ismi hakkı devrim de konuklar arasındaydı.

konu yalnizlik olunca daha bir dikkat kesilerek takip ettim programı. tuluhan, kerem ve hakkı devrim'in her lafı sulandırma gayretlerinin dışında yine dinleyen-dinleten, anlamaya çalışan ağırbaşlı bir program olduğunu söyleyebilirim. aklımda kalan bir iki test sorusu oldu, 'hiç kimsenin sizi anlamadığını düşündüğünüz oluyor mu' ve buna bağlı olarak 'konuşacak kimse bulamadığınız oluyor mu'. asla-nadiren-bazen-sık sık derecelendirmesinde ben bu soruları bazen diye yanıtladım. doğrusu, bazen tam konuşacağım sırada şimdi ne gereği var diyerek ya da söyleyeceklerime ehemmiyet vermediğimden susmayı tercih ediyorum. kimi zaman da söyleyeceklerimin anlaşılacağından şüphe ettiğimden susuyorum. oysa biliyorum ki, insan anlatmak-açıklamak istediği şeyin bile ancak belli bir bölümünü paylaşabilir, kelimenin tam manasıyla anlaşılmak çok mümkün değildir ama ne çare, ben susmaya devam ediyorum. kimi zaman sustukça susuyorum, ağzımı bıçak açmaz oluyor. yine de bakmayın böyle dediğime, ne çok suskun ne de çok yalnız biriyim.

hakkı devrim yine yapacağını yaptı ve programın sonunda gençleri kitaplarla tanıştırmaktan, kitapla haşır neşir olanların yalnızlıkla ilgili bir dertleri olmayacağından bahsederken, biliyor musunuz dedi, 'bana en mahrem sırlarını hangi dostum vermiştir', biz merakla beklerken rousseau demez mi. tahmin edilebileceği üzere kahkahayı bastım, sonra da düşündüm yahu adama gülüyorsun ama üç gün evvel anna karenina'ya sevdasının nedenini açıklayan sen değil misin. diyeceğim o ki, romanlar ve onların bizlere tanıştırdığı dostlarımız sayesinde elbet yalnızlık nedir bilmeyiz, kitaplarımdan başka hiçbir şeyim yoktur benim dediğim öyle çok zaman olmuştur ki ve öyle çok yüceltmişimdir ki yıldızları yoldaşlarım olarak, işte bunlardır gerçek bir yaşamın içinde heder olup gidişimin nedeni.

Sunday, May 09, 2010

anna karenina'yi neden cok sevdim?

gecen hafta bir kose yazisi okudum, aklimda kaldi. 'erkekler anna karenina'yi niçin sever' diye soran bir yaziydi. öylesine kötü cevaplandirilmisti ki bana öncelikle kadinlarin anna karenina'yla yüzlesmelerinin gerekliligini düsündürdü. yazara göre, erkeklerin anna karenina'ya hayranligi kendilerini kont vronsky olarak görmelerinden kaynaklaniyordu. hayatlarina giren hicbir kadinda anna'nin tutkusunu bulamayacaklari, ne kadar sevildiklerinden de asla emin olamayacaklari icin kont vronsky icin canini feda edecek bir kadini bas taci ediyorlardi. anna kadar cesur degildi erkekler, bir kadini garantiye almadan digerini birakamiyorlardi, cesaretti anna'nin bunca sevilmesinin nedeni, kendilerinde bulamadiklari cesaret. (dogrusu, kadinlar mi yoksa erkekler mi anna'nin cesaretinden daha cok etkilenmistir diye bir düsünmek gerek.)

tolstoy'un bu büyük romanina oldukca yüzeysel bir sekilde sadece kadin-erkek iliskileri baglaminda temas etmenin yazara da romanin karakterlerine de haksizlik olacagini düsünüyorum. hic suphesiz anna karenina'dan ben de etkiledim, ona hayranlik duydum ancak ona hayranlik duyarken bir insani neyin harekete gecirebilecegini belirlemenin ne denli güc oldugunu gösteren tolstoy'a da hayranlik duydum. anna karenina'nin sahsinda, her birimizin, kadin ya da erkek, duygularinin bazen tek bir bakisla altüst olabilecegini görmenin heyecanini yasadim, icimizde yasattigimiz yikici arzularin getirebilecegi felaketleri düsünerek ürperdim. diger taraftan, tolstoy'un anna-vronsky iliskisini alabildigine tutkulu anlatmis olsa da bu iliskiyi onaylamadigini bilmek, bizi biraz da yazarin bu tavri üzerinde düsünmeye zorlamali.

ve basliktaki sorunun cevabi, anna'yi neden cok sevdim biliyor musunuz, askinin pesine düsen, onun da ötesinde her türlü gururu rafa kaldirip bir sevgi itirafi arayan, yeri geldiginde yalvaran yeri geldiginde aglayan ve bunu gizliden gizliye degil aciktan aciga yaparak sevgisini doludizgin yasayan bir kadin olabildigi icin.

Sunday, May 02, 2010

düsünceler-2

ygs sinav sonuclari aciklandi ve ögrendik ki cerrahpasa tip fakültesi ögrencisi günay yolcu kardesimiz birinci olmayi 'basardi'. gecen seneki sinavda 16. olan ve hayalindeki okula giren, okulunu degistirmeyi de düsünmeyen günay, kendisine söz vermis, birinci olmak icin bir kez daha sinava girmis ve birinci olmus. cancagizim, bu ne hirs ve bu ne küstahlik diyebiliriz hatta senin 16. oldugun sinav ygs degildi baska bir sinavdi artik oyle bir sinav olmadigina göre kendine verdigin birincilik sözünü de asla tutamayacaksin diyerek günay'i biraz kizdirabiliriz. öyle ya, bu ülkede her gün kanun, kural, yönetmelik ne varsa degistirilir, bu yüzdendir ki cok planli yasayan dostlarimiz icin elverisli degildir 'yalniz ve güzel' ülkemiz.

günay'i cok kizdirmak istemem ama insanin kendisine sinavda birinci olma sözü vermesini cok garipsedim. olur da günün birinde günay kendisinden süphe etmeye baslarsa ve bazi sorularla basbasa kalirsa bir duvara toslamasi ne yazik ki kacinilmaz olacak. sinav birincilikleriyle, okul basarisiyla, aldigi iyi egitimi ve zekasiyla kendine özgü bir insan yani zayifliklariyla, tuhafliklari ve takintilariyla kendi yolunu cizebilen bir insan olabilmenin mümkün olamayacagini anladiginda umarim yasam onun icin katlanilmaz bir yer olmaz.
cool hit counter