Saturday, November 24, 2007

sehvet

uzun zamandir sabirsizlikla bekledigim ang lee'nin 'sehvet, dikkat' filmini nihayet görebildim. bekledigim gibi safi cinsellikle anlatilmaya calisan bir sehvet yoktu filmde hatta diyebilirim ki uzunca bir bastan cikarma hikayesidir bu film.

düsmanini bastan cikarip, tuzaga düsürmekle görevli olan örgüt ajani bir kadinin tehlikeli oyunudur gördügümüz. tehlikesi, duygularin ne görev bilinciyle ne de baska herhangi bir seyle kontrol edilebilir olmasidir. filmde de böyle bir mesaj gizli, birilerini bastan cikarmak istiyorsaniz dikkatli olmalisiniz zira bastan cikarmak icin bastan cikmak gerekir. karsinizdaki düsmaniniz hatta celladiniz da olsa, ona karsi tarifi mümkün olmayan kin dolu bir nefret de duysaniz, onun karsisinda bastan cikmayacaginizi söylememelisiniz. düsmaninizin dünyasina usulca, büyük bir gizlilik ve oyunculukla sizmaya calisirken karsilasacaginiz sir dolu dünyayla beraber farkinda olmaksizin degisecek ve dönüseceksiniz. bu degisimin önüne ne örgütünüz ne de örgütünüze karsi duydugunuz baglilik ve sadakat gecebilir.

filmi bir cümleyle özetlemem gerekirse sayet soyleyebilecegim sey, alti karatlik elmas bir yüzügün isiltilari gibi alev alev yanmaktir sehvet.

Wednesday, November 21, 2007

büyülü

milano metrosunun, gectigimiz günlerde alisilagelmedik, beklenmedik, sürpriz bir yolcusu olmus. metroya binmesiyle birlikte uzun siyah paltosunu cikarip, saten ic camasirlari ve jartiyeriyle kalarak dans etmeye baslayan genc bir kizdan söz ediyorum. hic kimsenin ilgisiz kalamayacagini dusundugum bu dansin metrodakiler icin nasil bir gerceklik bozumu oldugunu, ani gelisen ve rastlantisal olan her durumun ne kadar sasirtici, bastan cikarici ve kiskirtici oldugunu düsünüyorum.

hosuma gitmeyen ve gerceklik kavraminin ugursuzluguna beni bir kez daha ikna eden sey ise su anda metrodaki dansci kizin tüm kimlik bilgilerine, nerede oturup, hangi bölümde ögrenci olduguna kadar pekcok bilgiye sahip olusumuzdur. sadece kizin kimlik bilgilerini degil metrodaki dansin goruntulerini de ele gecirip yayinlayan medya, bir kabarede bile ayni cazibeye ulasamayacak o büyülü dansi siradanlastirmaktan, onu soguk, ici bos bir gerceklik haline getirmekten baska bir seye hizmet etmiyor. metrodaki dansin sadece orada bulunanlara ait olmasini, dansci kizin yüzünü görenlerin sadece oradakilerden ibaret olmasini cok isterdim.

Monday, November 19, 2007

kirar gogsüne bastirirken

Aslında hiçbir şey kâr değil insana
Ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği
Gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa
Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi
Tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara
Mutlu aşk yok ki dünyada

Aragon

Friday, November 16, 2007

leke

herhangi bir sorunun baskici uygulamalarla, yasaklarla ve yaptirimlarla cözülemeyecegini bir gün anlayabilecek miyiz diye dusunuyorum. umutsuz ve karamsarim zira halkin sorunlarini meclise getirmekle görevli, mecliste o sorunlara cözüm aramakla yetkili tam 26 siyasi partinin kapatildigi bir ülkede yasiyoruz ve bugun cumhuriyet bassavciligi mecliste yer alan bir partinin daha kapatilmasi icin dava acti.

devletin yaptirim gücünü elinde bulunduran organlarinin siyasi partileri yaramaz cocuklar gibi görüp, agir cezalarla onlari hizaya getirerek itaat etmeye zorladigi bir ülkede saglikli bir toplumsal gelisimin ve ilerlemenin mümkün olmadigini düsünüyorum. partilerin ve milletvekillerinin susturulmasinin hicbir seyi cözemeyecegini, cözmedigini anlamak icin daha kac tane parti kapatmamiz gerektigini merak ediyor, özgürlükcü ve tam anlamiyla cogulcu bir demokrasinin hasretini cekiyorum.

uc

kollarimi iki yana acip, dik bir yokustan asagi dogru biraz sonra havalanacagimi dusunerek hizlica kosmak istiyorum. sonra yavaslamak, nefesimi bir duzene sokmak ve her nefes alisimda zihnimdeki ve icimdeki pisliklerden arindigimi hissetmek istiyorum. ne kadar yasamsal degil mi.

Monday, November 12, 2007

yasamin kiyisinda

vaktiyle bir uluslararasi konferaslar dizisine katilmak üzere istanbula gelmis yunanli arkadaslarimizla tekne gezisine cikmistik. su anda hatirlayamadigim bir nedenden ötürü türkiye - kibris iliskilerinin gündemde oldugu bir dönemdi ve haliyle bizim tartisma konularimizdan biriydi. bu gezi sirasinda, yunanlilardan biri yanima gelip, biraz once bizim gruptan birisinin kendisine bogaz köprüsü üzerinde yanyana asilmis k.k.t.c ve türk bayraklarini gösterdigini, ardindan türkiye'nin kibris politikasini elestirmeye basladigini söyledi. yunanli, türkiyeyi kendisine sikayet eden arkadasimizin tavrindan bir sey anlamadigini, boyle elestirilerin bir yere varmayacagini söylemisti bana. ben de kendisine hak verdigimi soylemis, elestirinin basit bir karalama olmamasi gerektigi üzerine konusmustuk.

fatih akin'in son filmi yasamin kiyisinda bana bu animi hatirlatti. filmi izlerken herhalde dedim fatih akin almanya icin tanitim filmi cekmis. butun bir film boyunca almanya'nin ne kadar medeni bir ülke oldugunu buna karsin türkiye'nin birakin medeni olmayi, elle tutulur hicbir toplumsal, kurumsal tarafi olmadigini görüyoruz. butun bunlarin anlatimi oylesine dolaysiz, oylesine isaret edilerek yapiliyor ki orada bir huzursuzluk hissine kapiliyorsunuz, sinemanin görselligine gölge düstügünü hissediyorsunuz.

fatih akin, bir de cözüm önermis türkiye'deki sorunlara: avrupa birligi. politik tarafi agir basan film fatih akin'in politik safligina yenik dusmus. son derece karikatürize karakterlerle türkiye'deki partizan anlayisi elestirmeye de calisan film bence bu konuda da son derece zayif kalmis.

turkiye hakkinda hicbir bilgisi olmayan biri bu filmi izlese türkiye'de siki yönetim oldugunu düsünebilir, bundan da öte türkiye'ye adimini atmak istemez gibi geliyor bana.

sözün özü, senaryosu ve karakterleriyle son derece yüzeysel, kusursuz AB - almanya anlatimiyla öykünmeci ve avrupamerkezci olan bu filmden rahatsiz oldugum gibi sinematografik anlatim acisindan da hayal kirikligina ugradim diyebilirim.

Saturday, November 10, 2007

tepki

gürcistanda isler sarpasardi. muhalifler susturuldu, yaralilarin sayisi 300 ü gecti ve ülkede 15 günlügüne siki yönetim ilan edildi. acaba bir gün dünyanin bize cok da uzak olmayan bir kösesinde yasanan, insan haklarini hice sayan uygulamalar karsisinda demokratik cercevede gösteriler düzenleyebilecek miyiz diye dusundum. taksim meydaninda gürcistandaki siki yönetimi kinayan bir protesto yürüyüsünü gözlerimin önüne getirmeye calistim. ama ne mümkün, bizim gösteriden anladigimiz sey, siddetle iliskili, yakip yikmakla iliski bir sey. fransizlar hosumuza gitmeyen bir yasa cikardiginda fransiz mallarini sokaklarda yakmaya baslar, terörü lanetlemeye calisirken birlikte yasadigimiz kürt vatandaslarimizin evlerini, is yerlerini yagmalamaya calisiriz. bütün bunlar yetmez askerlik subelerinin önüne gidip 'silah isteriz' diye cigirtkanlik yapariz. toplum olarak gösteri yürüyüsünden, kitlesel eylemden ne anladigimiz konusunda uzun uzun düsünmeye ihtiyacimiz var.

Friday, November 09, 2007

insan

insan, bir mesut zalim, insan bir magrur cahil;
tekne kirik, su azgin ve kayiplarda sahil...

necip fazil kisakürek
cool hit counter