Monday, September 24, 2007

la boheme

24 eylül gelmis. bir sene daha göz acip kapayincaya kadar gecmis, yine cok hizli yine hic aldiris etmeden. ne diyebilirim ki.

o zaman aznavour soylesin benim icin, en umutsuz en caresiz gecelerimde gözyaslarimla eslik ettigim sarkisini söylesin. on était jeunes, on était fous desin.

Sunday, September 23, 2007

'emek, en yüce deger degildir' Karl Marx

ne zamandir is hayatina girmek istemeyen, calismak istemeyen insanlara devletin destek saglamasi, maasa baglamasi gerektigini soyler dururum. güc iliskilerinin ve köle - efendi diyalektiginin gecerli oldugu is hayatinin, bireyselligin olusumunda ve olgunlasmasinda önemli bir engel oldugunu düsünmemdir devlet güvencesini bekleyisimin öncelikli nedeni.

daha üniversite yillarinda calismaya baslayan, yaz aylarinda kostura kostura staj ayarlamaya calisan, bir de ben artik kendi parami kendim kazaniyorum diye gururlanip böbürlenen 'ögrencileri' hic anlayamadim. Is ortaminin insani kisirlastirirken hırslandirip hircinlastirdigi rekabet düzeninde yer almaktansa yasamin farkli alanlarini kesfetmeye calisarak bir yasam bütünlügü saglamayi tercih ettim her zaman. ( sanirim bunun icin en elverisli zaman ögrencilik yillaridir )

insana ' yasamak icin para kazanmaliyim ' cümlesini kurdurtan ve insanlari olabilecek en rezil is ortamlarinda ve sartlarinda dahi caresizlikten calismaya mecbur eden bir toplumsal ve iktisadi sisteme de hep isyan ettim. Iste bu nedenle yine devletin calisamayan, issiz insanlara destek olmasi, onlari ayaklarinin üzerine kaldiracak bir maasi tahsis etmesi gerektigine inandim.

Benim butun bu dusuncelerim cok daha ayrintili bir sekilde ayse bugra ve caglar keyder tarafindan formule edilmis durumda su anda. sosyal politikalar uzerine calisan bu iki hocanin radikal kitap ekindeki soylesilerinden bazi bolumleri alintilamak isterim.

soyle diyor caglar keyder :" önce insanlarin kendilerini meta olarak algilamasinin, yani emek dolayisiyla yasiyorum ancak calisirsam yasarim düsüncesinin asilmasi gerek." ayse bugra devam ediyor : " ortodoks iktisat, standart iktisat insana isgücü olarak bakabilir. insan emektir diyoruz mesela, neden emektir? insan, insandir. (...) sol cok fazla emek merkezli dusunuyor, kapitalizmin degerler merkezinde emegin temel deger olduguna dair sarsilmaz bir yer vardir. marx bunu hep elestirmistir, insanlara marx okutmak lazim. bu duyarliligi asilamak lazim türk soluna."

ayse bugra ve caglar keyderin önerisi, her vatandasa ister zengin ister fakir olsun devlet tarafindan bir vatandaslik hakki olarak temel bir gelir saglanmasi. uygulanabilir mi uygulanamaz mi bilemem ama sosyal adaleti ve bireyselligi guclenlendirecek bu gibi önerilerin sahiplenilmesi gerektigini dusunuyorum.

son olarak, bugra ve keyder'in emek konusunda soylediklerine bir katki olmasi adina oscar wilde'in sozleriyle bitireyim.

"el emeginde ille de onurlu bir yan yoktur ve el emegi buyuk ölcüde insani alcaltan bir seydir. insanin haz almadigi bir seyi yapmasi zihnen ve ahlaken incinmesi demektir ve calisma dedigimiz seyin bircok bicimi haz vermekten oldukca uzak etkinliklerdir, bu boylece bilinmelidir."

Sunday, September 16, 2007

iki bilinc

Icimize yerlesmis bir isteksizlik, bir bosluk varsa sayet umudum yok gecebilecek bir sey degil o. tanimsiz bir sey, anlasilmaz, tuhaf ve sacma bir sey. onu bu anlasilmazligi yuzunden önemsedigimi biliyorum, bu anlasilmazligi yüzünden her sey bir hayal oluyor benim icin, her sey sozcuklere dayaniyor, her sey bulaniklasiyor. simdi de bulanik yazmaya basladim degil mi.

ama yazmak, yazarak- yazarken uykuya dalmak, sabah uyandigimda yanibasimdaki yazilara bir yabanciya bakar gibi bakmak. rahatlatici ve beraberinde yabancilastirici. iki farkli bilinci birarada yasamaktir insanin sikintisi. hep neseli, hep coskulu ve hareketli birisini biraz durgun gorduklerinde, anlam veremeyenler tek bilincle goturenlerdir yasami. gecenin bize katttigi hissetmek, derinden hissetmektir.

Saturday, September 15, 2007

bilmece

bir senlikti sizin sevginiz
basi sonu belli olmayan tarihsiz sevdalari hep cok sevdiniz.
ne kaldiniz ne gittiniz
ugursuz bir bilmecesiniz.

Wednesday, September 12, 2007

gece

geceyi beklerken belirsizligi ve rastlantisalligi bekliyorum aslinda. gün isigi her seyi elle tutulur, ölcülebilir ve hesaplanabilir hale getirirken, gece gerceklerin üzerine siyah bir perde geriyor ve yavas yavas siliklesiyor her sey. artik yüzüm ve bedenim bagimsiz ve belirsiz bir simge, bense tanimi olmayan seffaf bir kütleyim. gece, tüm tekinsizligiyle, uzun süren güzelim bir sevisme.

Monday, September 10, 2007

resmi görüs

secimlerde akp nin alacagi oy oranini dogru tahmin eden tek arastirma kurulusunun baskani tarhan erdem in roportajini okuyorum. akp nin oylarinin yukselmesinde cumhurbaskanligi secim surecinin etkisi olmadigini, akp nin 27 nisan bildirisi öncesinde de yüzde 45 lerin üzerinde destege sahip oldugunu söylüyor.

secim sonrasi yaptiklari arastirmada, 'cumhurbaskanligi secim surecinde yasananlar oyunuzu etkiledi mi' diye bir soru sormuslar. etkilenmedim diyenlerin orani da yüzde 70 cikmis. Tarhan erdem de buna dayanarak 27 nisan bildirisi secimde etkisizdir diyor. ancak ayni arastirmada bir baska soru daha sormuslar ki kafa karistirici. ' sizce baskalari etkilenmis midir bildiriden ' sorusu. iste bu soruya 'evet etkilenmislerdir' diyenlerin orani yüzde 60.

murat belge'nin sik sik anlattigi bir olay vardir, 80 darbesinin hemen sonrasinda diyarbakira kürt sorunuyla ilgili davalara katilmak üzere gelen bir avukatla bir taksicinin arasinda gecen konusma. taksici önce askeri idareden memnun oldugunu, darbenin kendisini rahatsiz etmedigi ni soyler, ne zaman avukatin orada bulunma nedenini ögrenir, o anda soylediklerinin tam tersi seyler soylemeye baslar. avukat ne oldu deyince de yahu der o benim resmi gorusumdu.

diyecegim o ki, tarhan erdemin sorusuna 27 nisan bildirisinden etkilenmedim diyen yüzde 70 lik kesim bana gore resmi goruslerini dillendirmislerdir. biz etkilenmedik ama baskalari etkilenmistir demeleri de sanirim bu ihtimali kuvvetlendiriyor.

Friday, September 07, 2007

iki trajedi

gecen gün radikalde gordugum bir haber-istatistik yillar önce ingiliz bir arkadasimla yaptigimiz sohbeti animsatti bana. bizi bulusturan ve yakinlastiran sey oscar wilde a duydugumuz ortak ilgiydi. sozunu ettigim sohbette de oscar'in sözlerini günümüze uyarlama, güncelleme cabasindaydik. yasamin iki trajedisi vardir, birisi isteklerimize sahip olamamak digeri ise onlara sahip olmaktir demisti oscar wilde.

Sahip olamamanin ne türden bir trajedi oldugunu bir kenara birakip, haydi bakalim demistim, sahip olmanin trajedisini gunumuzde kimler yasiyor bir dusunelim. arkadasim cok da fazla dusunmeden birbiri ardina ölen rock starlarina bak demisti, iste onlar sahip olmanin trajedisini yasiyorlar. radikalde okudugum istatistik onun bu iddiasini dogrular nitelikte.

1956-2005 yillari arasinda 100 rock yildizinin öldügünü belirleyen arastirma, müzisyenlerin söhretlerinin ilk 25 yili icinde ölüm risklerinin siradan insanlara oranla yüzde 70 daha fazla oldugunu söylüyor. Söhretlerinin ilk bes yili icinde ölüm risklerlerinin nufusun geneline orani ise yüzde 240' a kadar cikiyor. arastirmada ölüm nedeni olarak uyusturucu ve alkol gösterilmis.
sohretli rockcilar kuskusuz sahip olmanin trajedisini yasiyorlar, peki onlarin pesinden giden, onlara hayran olup sonunda onlar gibi ölen insanlarin trajedisini nereye koyacagiz bilemiyorum. belki onlar da özenmenin trajedisini yasiyorlardir.

Monday, September 03, 2007

tutsak

insan gercek özgürlügüne esir dustugunde, tutsak oldugunda ulasir gibi geliyor bana. Sartre'in alman isgali sirasinda fransa simdi hic olmadigi kadar özgür deyisini oldum olasi anlamli bulmamis miydim sanki.
cool hit counter