80 mektup mu
acaba bu sene de festivali kaciracak miyim diye dusunurken, yolum '80 mektup'a düstü. düsmez olaydi. 'askin karanlik yüzü'ne gidelim dedik bir arkadasimla aniden, tabii ki yer bulamadik. madem öyle 'genc ustalardan' birine sans vermeli diyerek aldik bileti. 80'lerin sonu, demir perde ülkelerinden birindeyiz. kocasinin pesinden ingiltere'ye göc etmek isteyen bir kadin ve oglunun bir gününü izleyecegiz. bitmek bilmeyen manasiz yürüyüsler, birkac devlet dairesini ziyaret, basmakalip verilen bir bürokrasi zirvaligi, bir iki gülünc diyalog, nereden baksan büyük bir kepazelikti. film boyunca icimden 'hey allahim', 'allah cezani vermesin', 'biktirdin', 'yetti artik' deyip durdum da yine de cikmadim filmden, o da benim enayiligim.
sevgili genc usta yönetmen,
80'lerde dogu bloku ülkelerinde yasananlari anlatmaya soyunuyorsun, bir cocugun gözünden yasamin nasil bogucu olabilecegini, annesiyle bir günlük kosusturmacasi ekseninde vereceksin, pek güzel ama sence de ayak seslerine, yürüme metaforuna biraz fazla takilmamis misin. sana 2007 senesinin muhtesem filmlerinden (o senenin festivali hayatimin en özel festivaliydi) birini önermek isterim. '4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün' yine bir dogu bloku ülkesinde, Romanya'da, tesadüf bu ya senin hikayenle ayni tarihte, 1987'de geciyordu. iki filmi arka arkaya izleyince ne demek istedigimi anlayacaksin.
'80 mektup' fiyaskosundan sonra 'gece gezenler' ve 'alacakaranligin portresi' filmlerine bilet aldim. cok umutluyum, bakalim.
0 Comments:
Post a Comment
<< Home