suzan hanim ve babaannem
su siralar ne cok ölüm haberi duyuyorum. ve ölenlerin arkasindan söylenen onlarca söz. yasami ve maddi bir yasamin icinde kazanabilecekleri kücük payeleri her seyin üzerinde görenlerin, ölümü dahi kendi düsüncelerinin bir savunusunu yapmak icin araci kildiklarina sahit oluyorum, utaniyorum.
bazen de bir sevilene yazilmis veda sözleriyle duygulaniyor, düsüncelere daliyorum. bu aksam, ahmet altan'in 'suzan hanim' baslikli yazisini okudum, bir tuhaf oldum. kayinvalidesi icin yazdigi veda yazisi dokundu bana. 'kirkli yaslarina varmadan tanidim onu. guzel bir kadindi, insanlarla arasina biraz ürkek bir gülümsemeyle mesafe koyardi' diyor, suzan hanimi sadece bir kez kahkaha atarken gördügünü ve onu en cok kahkaha atarkenki haliyle animsadigini ekliyordu.
'bir hayat gecti benim hayatimin icinden' derken o hayattan ona kalanin suzan hanim'in duygu ve düsüncelerini arkasina sakladigini düsündügü mesafeli ve ürkek gülümsemesiydi. birbirleriyle uzun uzun konusamamis, dertlesememis, birlikte kahkaha atamamislardi. 'cok üzülmek icin cok tanimaya da ihtiyac yok bazen' diyerek bitiriyordu.
ahmet altan'in suzan hanim icin söyledikleri bana babaannemi hatirlatti. onun da benzer bir gülümsemesi vardi, güclü, sabirli, vakur bir kadindi. dedemin ciddiyet ve disiplinle örülü yasantisinin onu bunalttigini, bazen de bir koseye sikistirdigini hissederdim. babaannemle, yüzünde gördügüm endiseleri, sikintilari konusabilmeyi, onun kimseye acmadigi dünyasina bir parca da olsa sokulabilmeyi isterdim. belki ben de onu cok fazla taniyamadim ama birlikte yaptigimiz yürüyüsleri, onun her zaman herkese gösterdigi nezaketini, arkadaslariyla bulustugunda yüzüne yerlesen gülümsemeyi ve rahatligi asla unutamam.
babaannem gibi, suzan hanim gibi yüzlerinde bir mücadelenin sürüp gittigini hissettigim kadinlara hep yakinlik duydum, yorgun gözlerindeki sirlari merak ettim ve kendilerini koruyuslarindaki asalete hep hayran kaldim.
bazen de bir sevilene yazilmis veda sözleriyle duygulaniyor, düsüncelere daliyorum. bu aksam, ahmet altan'in 'suzan hanim' baslikli yazisini okudum, bir tuhaf oldum. kayinvalidesi icin yazdigi veda yazisi dokundu bana. 'kirkli yaslarina varmadan tanidim onu. guzel bir kadindi, insanlarla arasina biraz ürkek bir gülümsemeyle mesafe koyardi' diyor, suzan hanimi sadece bir kez kahkaha atarken gördügünü ve onu en cok kahkaha atarkenki haliyle animsadigini ekliyordu.
'bir hayat gecti benim hayatimin icinden' derken o hayattan ona kalanin suzan hanim'in duygu ve düsüncelerini arkasina sakladigini düsündügü mesafeli ve ürkek gülümsemesiydi. birbirleriyle uzun uzun konusamamis, dertlesememis, birlikte kahkaha atamamislardi. 'cok üzülmek icin cok tanimaya da ihtiyac yok bazen' diyerek bitiriyordu.
ahmet altan'in suzan hanim icin söyledikleri bana babaannemi hatirlatti. onun da benzer bir gülümsemesi vardi, güclü, sabirli, vakur bir kadindi. dedemin ciddiyet ve disiplinle örülü yasantisinin onu bunalttigini, bazen de bir koseye sikistirdigini hissederdim. babaannemle, yüzünde gördügüm endiseleri, sikintilari konusabilmeyi, onun kimseye acmadigi dünyasina bir parca da olsa sokulabilmeyi isterdim. belki ben de onu cok fazla taniyamadim ama birlikte yaptigimiz yürüyüsleri, onun her zaman herkese gösterdigi nezaketini, arkadaslariyla bulustugunda yüzüne yerlesen gülümsemeyi ve rahatligi asla unutamam.
babaannem gibi, suzan hanim gibi yüzlerinde bir mücadelenin sürüp gittigini hissettigim kadinlara hep yakinlik duydum, yorgun gözlerindeki sirlari merak ettim ve kendilerini koruyuslarindaki asalete hep hayran kaldim.
0 Comments:
Post a Comment
<< Home