oradaydim, aznavour konserinde.
böyle bir yaziya insan nereden baslayacagini bilemiyor, geldigim gibi girismistim yaziya, yorgundum, tamamlayamadim. simdi tekrar yazinin basina gecince icimden bambaska seyler yazmak geliyor.
29 eylül persembe gecesi, yasayip yasamadigimi bilmedigim, hayal gibi bir geceydi. tipki hayatimizdaki her seyin tam ve eksiksiz oldugunu hissettigimiz o mutlu anlardaki gibi büyülü bir gece.
madeleine bulvarina vardigimda konserin baslamasina bir saatten fazla bir zaman vardi. telasliydim, heyecanliydim, bir an evvel koltuguma oturmak icin sabirsizlaniyordum. yine de biraz sakinlesmek, bütün bu süreci sindire sindire yasamak icin vitrinlere bakip biraz oyalanmak istedim. 5-10 dakika vitrinlere bos bos baktiktan sonra olympia'nin kapisina vardim. ikili üclü gruplar halinde kapinin acilmasini bekleyen insanlarin arasina karisip biraz rahatlamayi umdum, zaten cok gecmeden de kapilar acildi ve artik koltugumdaydim.
salon henuz bostu, birazdan onumdeki perde acilacak ve aznavour'la karsilasacaktim. "paris'te, olympia'da aznavour konserindeyim" dedim kendime, sanki orada olduguma kendimi iknaya calisiyordum. istanbul'a gelmesini istiyordum aznavour'un, bir gün gelir diye bekliyordum, onu burada acik havada görebilmeyi diliyordum ama böylesi, yani onu artik sahnelere veda edecegi son konserlerden birinde paris'te, hem de 30 sene sonra ciktigi sahnede gormek, tanri'nin bir lutfundan baska bir sey olamazdi. bunu yazarken bile gozlerim doluyor ve sukretmekten baska bir sey gelmiyor elimden.
ben aklimdan bunlari gecirirken yavas yavas doluyordu salon. tahmin ettigimden de yüksek bir yas ortalamasi vardi o gece. belli ki herkes aznavour'un sadik hayraniydi, belli ki herkes bu gece icin özenle giyinip kusanmisti. böyle bir zarafet ve aheng benim icin her zaman cekici olmustur ama burada farkli bir sey vardi. aznavour 87 yasinda, gelenler 50 - 60 -70 aralıklarinda ve ben onlarin arasinda sanki onlarin tanik oldugu tarihe adim atiyormus, belki pekcogunun yasadigi 50'li yillarin paris'inde soluk aliyormus gibi hissediyordum.
konserin baslamasiyla birlikte itiraf etmeliyim ki hayal etmek mi daha iyi yoksa o hayalin gerceklesmesi mi diye dusunmeye basladim. aznavour yeni albumunden sarkilar soyluyordu ve sanirim hepimiz bu sarkilari yeni duyuyor, tepkisiz dinliyorduk. benim icin kirilma noktasi, 'les plaisirs demodes' sarkisi oldu, iste dedim, iste bu yasadigim olaganüstü bir sey, sadece bu sarkiyi dinlemek, aznavour'un ellerini omuzlarinda dugumleyip dans ederek sarki söyledigi ani paylasmak icin bile orada olmaya degerdi, muthisti. onun arkasindan efsane sarkilar birbirini izledi, sa jeunesse, il faut savoir, desormais (bu sarkinin sonunda kalkip 'helal olsun sana' diye bagirmamak icin zor tuttum kendimi), hier encore, les deux guitares, la boheme ve finalde emmenez-moi...
disari ciktigimda öyle mutlu, öyle enerji doluydum ki belli bir süre olympia'nin kapisindan ayrilamadim. herkes birbirine gülümsüyor, kapinin üzerindeki isikli panonun altinda fotograf cektiriyordu. o sirada hepimizin hayatinda havai fisekler patliyordu.
boyle bir gecede ne hissettigimi anlatmak gercekten cok zor. her sarkida gozlerimin onunden binlerce kare geciyordu, kimi sarkilara eslik ediyordum, kimilerinde orada olduguma inanamiyordum, bazen basimi cevirip salona bakiyordum, bazen sahnedeki her ani hafizama kazimak icin dikkat kesiliyordum. oradaydim, aznavour konserinde...
2 Comments:
Hissettiğin heyecanı ve mutluluğu doğrudan aktaramadığın yani bu duyguyu o denli yoğun yaşadığın o kadar belli olmuş ki yazıdan. Ne mutlu sana ki seni bu kadar sözsüz bırakacak duygular bütünü yaşayabilmişsin... :)
aslinda bu tür hayli kisisel yazilari deftere yazmayi tercih ediyorum ama burada o kadar cok aznavour sözü ettim ki sanki deftere yazsaydim bloguma haksizlik olacakti :)
Post a Comment
<< Home