Friday, July 29, 2011

'this is my worst' diyene sarilabilmek midir aşk.

birkac haftadir bu filmin gosterime girmesini bekliyordum, blue valentine, ask ve küller. 21.30'a yetisebilir miyim, gitsem mi yoksa yarina ya da obur haftaya mi biraksam derken kendimi yollarda kostururken buldum. yetistim de, salon bombostu, hüzünlüydüm, filmin de hüzünlü olacagina inaniyordum ama tuhaftir yerime oturur oturmaz iyi ve huzurlu hissettim. hele hele film arasinda enrico macias'in "L'oriental"inin calmasiyla beraber icimden tesekkur ettim tanriya, nedense o sarkinin o sirada benim icin caldigini hissettim, gülümsedim, sükrettim.

filme gelirsek, 'you always hurt the ones you love'in da otesinde bir seyler diyordu bence. dogrusu, yasamin gitgide soldugunu, hareketsizlestigini, bunu engellemek icin attigim adimlarin da pek ise yaramadigini düsündüm filmi izlerken. belki ondan daha cok 20'li yaslarin basinda olmayi diledim, sabirsiz, delidolu, eglenceli, cesur biri olmak istedim. aslinda üzerinde uzun uzun dusunmus oldugum bir konuyu bir kez daha karsimda bulmak biraz yordu ve sikti beni. genclik yillarina geri dönemiyorum, 20'li yaslarin basinda olamiyorum diye yeterince üzülerek vakit gecirdim, hatiralarin, gecmis zamanin elinden biraz kurtulmak, silkinmek ve icimde ne kadar sevgi, ne kadar ask kaldiysa onu doyasiya yasamak istiyorum. iliskiler ve sevgililer üzerine filmin bize anlatmaya calistigi kadar da karamsar degilim.

Tuesday, July 12, 2011

nasil bir genclik?

birkac gündür kadikoy'de yasanan arbedeye iliskin birkac söz edeyim istiyordum ama firsat bulamadim. her seyin basinda insanlarin sokaklarda dövülmeleri, darp edilmeleri, yerlerde sürüklenmeleri beni dehsete, böylesi bir siddeti uygulamayi kendilerine hak görenlerin cogaldigini düsünmek de endiseye düsürüyor. kendilerini yargi makamina koyarak, suclu ilan ettiklerini cezalandirmaya baslayan, sagduyularini kaybetmis insanlarin toplumsal düzeni ciddi sekilde tehdit etmesi, güvenlik ihtiyaci dogurdugundan, yasam alanlarimiz güvenlik nedeniyle daraliyor, sokaklarda özgürce yürüyemez hale geliyoruz.

bu isin bu noktaya gelmesinde, özellikle bu olayda, sadece sokaga siddeti tasiyanlar midir sorumlu. seneler önce, moda'nin en sessiz sakin sokagidir diyebilecegimiz bir yerde bugun böyle bir olay yasaniyorsa o sokagin nasil bir dönüsüm gecirdigini de düsünmeliyiz, sokak sakinlerinin bu dönüsümden nasil bir pay aldiklarini da.

sokakta nasil bir havanin hakim oldugunu anlamak güc degil. bu sokakta birilerinin egemenligi kurulmus, onlar diledikleri gibi icki icebiliyor, diledikleri gibi naralar atip eglenebiliyorlar...hatta kapi aralarinda sevismeyi bile alelade bir sey haline getirmisler...orada yasayan, yasamlarini sürdürmeye calisan kendi halinde insanlar bu gürültüden rahatsiz olup da ses cikaracak olsalar vay hallerine, yemedikleri küfür, isitmedikleri söz kalmiyormus. evine gireceksin, kapinin önünde demlenen gencler, kimisi sizmis, kimisi kusuyor...sabah kapini acacaksin gördüklerine inanamayacaksin...peki sonra ne olacak, 'bu gencler üniversiteli', 'sokaklar bizimdir', 'arkadaslarimiz icin icelim' sloganlariyla, en kucuk ahlak kuralindan, birlikte yasama kültüründen, insanlara saygidan nasibini almamis genclerimizi aklamaya calisacagiz. iste bu anlayis, benim adalet duygumla bagdasmiyor, kusuruma bakmayin.
cool hit counter