Tuesday, May 29, 2007

brainstorm


A storm without rain
Without any destruction
It's a good old game
Million pleasures, but no satisfaction

odamda bagira cagira soyledigim bir sarkiyi, sarkinin sahipleriyle, onlara iki adim mesafeden soyleyebilecegimi bir ay once tahmin bile etmiyordum. brainstorm geldi, konserlerde sarkilara kendinden gecerek eslik etme egiliminde biri olmasam da, belki de sahnenin hemen dibinde olmanin verdigi gazla beraber "its like thunder without rain" e haykirislarimla eslik ettim.

insanin sevdigi bir sarkiya haykirarak eslik etmesinde kuskusuz bir tilsim var. kimi zaman bir anlik aydinlanmalar yasar, dunyaya bilge insan gozuyle bakariz ya iste bu tilsimlarda da ruhun yukseklere ciktigini hissederim ben. ruhun yukselisi ne kadar zorsa düsüsü bir o kadar kolay olur. bizler kimi zaman bu yukseklerde yasadigini sanan, kimi zaman da ruhun bu yukselisinin hic degismeyecegine, en azindan anlik olmadigina kendimizi inandirmaya calisan uyduruk insanlariz.

brainstorm a eslik ederken gokyuzunde bir yildiz parladi benim icin.

Thursday, May 24, 2007

dön dünya

taksim - besiktas dolmusunda yeniyetme bir genc kizimiz soyle bir soru sordu: "akbil geciyor mu?" sonra yanindaki arkadasina bakip kikirdadi. geldik besiktasa, inmek icin soyle dedi: " müsait bir yer var mi?" simdi soforumuz ak sakalli, dünya nimetlerine sirt cevirmis oldugunu dusundugum kalender bir adamcagiz olmayip da bickin bir delikanli olsaydi bu kizi oyle saniyorum ki döverdi.

alternatif kizlarimizin cok alternatif eglence ve nese arayislari oldugunu bir kez daha tespit etmis oldum.

dokuzuncu

dokuzuncu cumhurbaskanimiz bir panelde kendisini elestiren ogrenciye soyle bir yanit vermis. ' bizim partimiz zamaninda yuzde 50 uzerinde oy aldi, simdi ya senin soylediklerin dogru bu kadar insan yanlis ya da sen yanlissin. '

hemen aklima bir cumle geliyor, bir amac ugrunda milyonlarca insanin yasamini feda ediyor olmasi bile o amacin dogru oldugunu göstermez.

Monday, May 21, 2007

dar yollar

bir imkan verilseydi wong kar wai'yla ask üzerine konusmak isterdim. ask, kisinin gecmisinde yasayip tamamina erdiremedigi ve onu omru boyunca takip edecegini hissettigi bir tutku mudur sizin icin diye sorardim ona. onun icin askin bir arayis oldugunu biliyorum, tutkulu bir arayis, bir kavusmayla sonuclanmayacak sancili ve sinirsiz bir arayis.

the hand adli kisa filminde, genc bir terzinin populer bir fahiseye olan tutkusunu hikayeler. bir kavusamama hikayesi denilebilecek film boyunca genc terzi hayran oldugu fahiseye yalnizca elbise olcusu aldigi zamanlar yaklasir, buyuk bir sadakatle de yillarca elbiselerini diker kadinin. gun gelir kadinin eski tesiri kalmaz, musterileri azalir, gecim sikintisi cekmeye baslar. terzi yine de pesini birakmaz kadinin, gittigi goctugu her yerde takip eder onu ve bir otel odasinda, filmin son sahnesinde, yaklasirlar birbirlerine, tipki tanistiklari gunku gibi 'yakinlasirlar'. bu sefer aralarindaki mesafe kalkmis gibidir, kavusma ani gibidir ama kadinin hastaligi engel olur, eliyle kapar dudaklarini, izin vermez terzinin israrla onu opmek istemesine. biri opmeye, digeri engellemeye calisirken hem onlar aglar hem ben. film de boylece biter.

(sanmayin ki anlattiklarimla filmin buyusunu bozdum, önemli bir noktayi, terzi ve fahise arasindaki iliskiyi özel kilan önemli bir noktayi soylemedim. sadece tirnak icine alip ima ettim diyelim.)

evet, wong kar wai'yla konusmak isterim, ona sahneleri bilerek dar yapiyorsun, bilerek yaklastiriyorsun kahramanlarini o dar mekanlarda, onlara ve bize askin dar yollardan yurumek oldugunu soyluyorsun degil mi diye sormak isterim.

Thursday, May 17, 2007

White Horses

On white horses let me ride away
To my world of dreams so far away
Let me run
To the sun

To a world my heart can understand
Its a gentle warm and wonderland
Far away
Stars away

Wednesday, May 16, 2007

aylin aslim

aylin aslim in boylesine etkileyici bir sahne performansi olacagini dusunmezdim. o siyah elbisesiyle yuksekliklerden dusercesine dans ederken ben oldugum yere cakildim kaldim. fevkaladeydi, karsisinda saygiyla egiliyorum.

Saturday, May 12, 2007

yazar

yazarlar, sirlariyla müsemma insanlar. bir sirlari olmasa yazdiklarinda da bir edebiyat duygusu olmazdi.

Wednesday, May 09, 2007

peçorin

sevgili peçorin,

seninle tanistigimiz zamani animsamiyorum. tanistigimizda senin yasadiklarina benzer seyler yasayacagimi tahmin bile edemezdim. benim icin en az gozlerimle gordugum, tanidigim insanlar kadar gercektin. belki onlardan daha bile sahiciydi senin duygularin ve yasadiklarin. benim icin fazlasiyla korkak biriydin ilk tanistigimizda, rahatsiz olmustum senden, senin kahraman olabilecegine hic inanmamistim. yara almak pahasina, dusup parcalanmak pahasina yasamaya, sevmeye, asik olmaya hep seni tanidiktan sonra karar verdim. belki de senin yapamadiklarini yapmak istiyordum, bilmiyorum.

seni sevenler sana bir katilden bile daha kotu oldugunu soylediler, bu sozlere hic kirilmayacagini oyle magrur bir edayla soylemistin ki nasil kirilmayacagini, neden kirilmayacagini anlayamamistim. aradan bunca zaman gecti, bazen igrenc, bazen alcak, bazen kaba-saba bir insan oldugumu duydum. kirilmadim ve neden kirilmadigimi sadece sen biliyorsun peçorin.

aldirissiz, kayitsiz, kararsiz ve duslerle dolu yasaminin sonunda bitkindin, yasadigin her seye inancini yitirmistin. senin karamsarligina cogu zaman yaklassam da en iyi hislerimin yuregimin derinliklerinde kaybolup gitmesini istemiyorum.

Friday, May 04, 2007

Ucsuz bucaksiz

önce bir izleyin sonra dans edelim, anilarla hic mesgul olmadan, düsüncelere hic dalmadan.


Thursday, May 03, 2007

Düs

" Pluton gibi ( düste bile olsa ) Proserpina'yi kacirmis bir adam icin, bu dünyadaki herhangi bir kadinin aski düs degilse nedir ?
Shelley gibi Antik Kadin'i sevdim, ama henuz vakti degildi. Hicbir tensel ask, bana kaybettigim askin tadini veremedi. "

Fernando Pessoa

Tuesday, May 01, 2007

kucuk prens

aglayana kadar gülmek istedigim zamanlar, yillar sonra kucuk prense mektup yazdirdilar bana. cocuklugumda ic dunyam ve dis dunya arasinda bir denge saglamanin en kestirme yolu kucuk prense mektup yazmakti. yazdiklarimi bir zarfa koyduktan sonra en iyi arkadasim kucuk prensin onu okuyacagina inanirdim. bugune kadar yazdigim mektuplarda yazi dilinin ve icerigin hic degismedigini farkettim. benim canim sikiliyor kucuk prens, benimle oynar misin kucuk prens, beni kurtar kucuk prens.

deniz kenarina bir masa atip, kizilligiyla, turuncusuyla, sarisiyla aksamin gelisini karsilamak istiyorum. bir de raki icmek, soyle sabaha kadar, denizin kokusunu duya duya.

seni cok özledim kucuk prens.
cool hit counter