müsvedde
insan neden kendiyle, olduğu şeyle, geldiği yerle, elindekilerle yetinemiyor. neden hep bir başkası olmaya özlem, neden bütün o uydurmacalar, birilerinin sırtına, imkanlarına yaslanmalar. bir şey olmak istiyor, birini, bir şeyleri sevmek istiyor ama sorumluluk nedir bilmiyor, uğraşmak nedir bilmiyor, heder olmak, hırpalanmak nedir bilmiyor, yoğrulmuyor, yorulmuyor, kolaya kaçıyor, göz boyuyor, zevahiri kurtarıyor ve arsızca hep ortalarda, hep gösterilen, hep bakılan olmak istiyor. her şeye talip oluyor, demokrat oluyor, akademisyen oluyor, gurme oluyor, yeri geliyor siyasetten yeri geliyor modadan yeri geliyor dünya jet sosyetesinin gözde mekanlarından söz açıyor. nasıl bir cehalet, nasıl bir kendini bilmezlik, nasıl bir acınası utanmazlık.
öyle bir laf edeyim ki gören maşallah desin, biraz modern olayım biraz geleneksel, bir elimde italyanca bir elimde fransızca olsun, ne yapmalı ne etmeli senede bir ayağımı dünya başkentlerine değdirmeli. her gün olduğum şeyden vazgeçmeli. birkaç popüler isimle tanışmalı-kartvizit kutum dolup taşmalı, birkaç konferans takip etmeli, birkaç sergi gezmeli, elimde fotoğraf makinem istanbul'u tavaf etmeli. birileri beni mutlaka görmeli, hissetmeli, özenmeli, istemeli yoksa ben nasil ben olurum, başkaları olmadan, onların hayatına yerleşmeden nasıl nefes alırım.
bir sevdiğim 'tahtaboş' diyor böyle hayatlara, hem tahtalar hem de boş. püf desen kaybolacak kadar sahteler ama böyle değil midir herkes kolay olana, sahte olana, hafif olana daha fazla meyletmez mi? kenarda kalışımız, suskunluğumuz, mahzunluğumuz çoğu zaman bundan, bu çirkinliğe göz temasıyla bile suç ortaklığı etmek istememekten; elimizden bir şey gelmez, bir başımıza, bir parça farkındalıkla, titrek nefesimizle yaşamaktan başka.
öyle bir laf edeyim ki gören maşallah desin, biraz modern olayım biraz geleneksel, bir elimde italyanca bir elimde fransızca olsun, ne yapmalı ne etmeli senede bir ayağımı dünya başkentlerine değdirmeli. her gün olduğum şeyden vazgeçmeli. birkaç popüler isimle tanışmalı-kartvizit kutum dolup taşmalı, birkaç konferans takip etmeli, birkaç sergi gezmeli, elimde fotoğraf makinem istanbul'u tavaf etmeli. birileri beni mutlaka görmeli, hissetmeli, özenmeli, istemeli yoksa ben nasil ben olurum, başkaları olmadan, onların hayatına yerleşmeden nasıl nefes alırım.
bir sevdiğim 'tahtaboş' diyor böyle hayatlara, hem tahtalar hem de boş. püf desen kaybolacak kadar sahteler ama böyle değil midir herkes kolay olana, sahte olana, hafif olana daha fazla meyletmez mi? kenarda kalışımız, suskunluğumuz, mahzunluğumuz çoğu zaman bundan, bu çirkinliğe göz temasıyla bile suç ortaklığı etmek istememekten; elimizden bir şey gelmez, bir başımıza, bir parça farkındalıkla, titrek nefesimizle yaşamaktan başka.
2 Comments:
off bu nasıl yazı böyle! nerelerdesin? hayatta mısın? merak ettim...
sinirlenmisim biraz degil mi :)
iyiyim, senin de iyi oldugunu umarim. hala buraya dönüp okuyanlar oldugunu gormek guzel, tesekkurler.
Post a Comment
<< Home