Sunday, July 25, 2010

tuhaf bir toplumsal kültür

meshur bir tarihcimiz var, hal ve tavirlarini pek sevimsiz buldugum, kendisini herkesten bir degil on adim ötede gören ve her firsatta insanlara ne kadar cahil olduklarini onlari eze eze anlatan biridir. dün sabah bir kanalda cesitli konulardaki goruslerini beyan ediyordu ve cok hakli buldugum birkac laf etti. demokrasiden bahsediyordu, demokrasinin bir fazilet, bir ahlak meselesi oldugunu, kanuna nizama uyulmayan yerlerde demokrasiden söz edilemeyecegini vurguluyordu.

'olabileceklerinden daha fazlasini olmaya calisan cok insan var ülkemizde' derken cok hakliydi. bir seyler olabilme kaygisiyla didinip duran, hicbir seyle yetinmeyen, sabretmek nedir bilmeyen acgözlü insanlarin diyarinda yasadigimizi düsünüyorum son zamanlarda. sabah gözünü acar acmaz 'yahu ben neden bir roman yazmiyorum' diyen insanlar var bu ülkede, haddini bilmeyen, daha cok seye sahip olmak isteyen, kücük hazlar, kücük payeler pesinde alcaldikca alcalan insanlar.

adam kayirmaciligin, dalkavuklugun gecer akce oldugu bir toplumsal kültürde, herkesin her istedigi seyi yapabilecegini düsünmesini yadirgamaz hale geldik, ne yazik.

Friday, July 09, 2010

kizima mektup

biricik kizim,

gücsüz bir gece geciriyordum, cansiz gözlerim bir noktaya mihlanmis, kaskati kesilmis bedenim devrilmeye hazir bir halde bekliyordum, duruyor ve sadece bekliyordum. simdi sana bunlari yazarken daha iyiyim, yine bir anda kendimi bilmedigim bir dünyanin icinde buldum, tanimadigim adamlar gelip kollarimdan tuttular, ayaga kaldirdilar beni. aznavour yine söyledi sarkilarini, onun sarkilariyla nasil büyük yolculuklara cikiyorum bir bilsen hayret edersin, ben de hala inanamiyorum. acaba sen de aznavour'u sevecek misin diye düsündügüm zamanlar olmuyor degil. hala sahnede göremedim onu, ama dusunsene sahneye ciktigi zaman söylecegi sarkilarin sirasini ezbere biliyorum, bunu biliyorsam onu görmüs sayilmaz miyim dersin. hayal gücün nasil isleyecek acaba, isterim ki gördüklerinden ziyade görmediklerin harekete gecirsin seni. bir kartpostala bakmak ve hayal etmek, oraya gidip görmekten daha fazla heyecanlandirsin seni. beraber hayali yerler sözlügünü acip, o sözlüge beraberce katki yapacagimiz günleri iple cekiyorum. biliyorum ki bu dünyanin tüm maskaraligindan, rezilliklerinden, kepazeliklerinden kacmak istediginde siginacagin bir yer olacak ve orada ne varsa gözümüzle gördügümüzde dünyada onlar olmayacak. sen orada hicbir seyleri olmayip sadece hayalleri olan insanlarla nefes alacaksin ancak bu sayede bu dünyada olup da zengin olmaktan veya zengin olma hevesinden baska hicbir seyleri olmayan insanlardan nefret etmeden yasaman mümkün olacak. o hayal dünyani, o gercek insanlarla dolu olan hayal dünyani koruman icin elimden ne geliyorsa yapacagim. en büyük mutlulugum, gözlerinde yarim kalmis bir hayal görmeyecek olusum, benim bütün hayallerim senin gözlerinde tamamlanacak.

Sunday, July 04, 2010

"keske benim odam da orasi olsaydi"

dün gece radikal kitap'in eski bir sayisini karistiriyordum. selim ileri'nin ayasli ile kiracilari üzerine bir yazisi dikkatimi cekti, okuyayim dedim. esendal'in gösterissiz dilinden söz ederek baslamis yaziya, yalniz bir ifadesi var ki beni bir anda gülme krizine soktu. örnekler vermis: "anlatici, türkcenin en yalin anlaticisidir, anlatici 'benim odam, koridora girince sagdan birinci kapi' diyor. keske benim odam da orasi olsaydi." iste bu cümleyi okuyunca gülmeye basladim, keske benim odam da orasi olsaydi gibi bir romanin icine girmeye duyulan cocukca özlem. selim ileri'nin böyle hüzünlü, gözü yasli ifadelerini seviyorum galiba, benzer cümleleri kendimde de gördügümden olsa gerek. keske benim odam da orasi olsaydi, bir seyler var bu cümlede, güldürdü beni ama cokca da dokundu yüregime. selim ileri de ben de icinde huzur bulacagimiz bir oda ariyoruz besbelli, ama en büyük hatamiz o odayi cogunlukla romanlarda ariyor olusumuz sanirim.
cool hit counter