Wednesday, October 29, 2008

bos sayfalar

bos beyaz sayfalar, ne kadar da harikuladedirler. tasiyacaklari heyecanlari, hezeyanlari, haykirislari hevesle beklerler. itaatkar gozukseler de her söze aldiris etmez, feryada gelir, baskaladirirlar. ben bosluklari severim, bos sayfalardaki sinirsizligi, sessiz direnisi ve gücü önemserim. kandinsky, bos tuvaller her seyi tasisalar da her seye tahammul etmezler diyor. bos sayfalar da boyledir, her seye tahammül etmezler. iste su son yasananlar, bos sayaflarin nelere tahammül etmeyeceklerinin ifadesidir.

Thursday, October 23, 2008

yasamin sirri ve cocuklar

her gün gazetelerde tam sayfa ilanlarini gördügümüz konforlu lüks sitelerden sadece yapay, derli toplu ve kuralli yerler olduklari icin degil insan yasamini bir kliseye cevirdikleri icin de hoslanmam. bir cocugun, sinirlari belli bir alanda, belli kurallar dogrultusunda özgürlüklerini ve cocukluklarini yasayamayacaklarini düsünür, cocuklarini güven icinde yetistirmek ugruna, sikici sitelere hapseden anne babalara ictenlikle kizarim.

gecen gün okudugum bir kose yazisi, korunakli sitelerde yasayip yine bu sitelerin korunakli ve sistemli yapisinin disina cikmayan özel okullarda egitim gören cocuklarin nasil bir mutsuzlugun icinde sikisip kaldiklarini acikca gösterdi bana.

özel bir sitede yasayip, özel bir okulda okuyan ve muhtemelen özel biri olmasi beklenen 6. sinif ögrencisi, din dersi sinavinda kagidina söyle yazar: "kadinlara asla güvenme...din adamlarina da..."

daha sonra siniftaki üc ögrencinin kagidinda da ayni cümleler görülür ve okul bir telasa düser. okul yönetimi devreye girer, ögrencilerle, ögrencilerin aileleriyle, rehber ögretmenlerle görüsmeler yapilir. ögrencilerden laf cikmaz ve o cümleleri neden sinav kagidina yazdiklari bir türlü acikliga kavusmaz. olayin büyümesiyle cocuklar neredeyse okuldan atilma noktasina gelirler. tam bu sirada olayin esas kahramani babasina durumu aciklamak ister: " o sözleri senin evdeki Tex'lerinden birinde okuyup defterime yazdim ve arkadaslarima söyledim. sonra da bu plani yaptik."

benim esas hosuma giden ve bu olayi buradan aktarmak istememe neden olan sözler, sayet yasamin bir sirri varsa bu sirri cocuklardan ögrenmemiz gerektigini fisildiyor bana. iste babasinin "peki neden bu sözleri kagidiniza yazdiniz" sorusuna verilen yasamsal cevap : "çünkü bu okuldaki hayattan cok sikildim, hicbir sürpriz yok, olmasi ihtimali de yok. dakika dakika ne yapacagimiz belli...biraz heyecan olsun istedik."

yasamin sirrinin cocuklarda oldugunu bana bir kez daha gösteren 13 yasindaki ögrenciyi sevgiyle kucakliyorum.

Friday, October 17, 2008

rüya

dalgin ve düsünceli inerken basamaklardan, yani basimda hosnutsuz bir ses, filmi ölcüsüz ve kaba ifadelerle telefondaki arkadasina özetliyordu. o anda, 'rüyalarin sadece rüya, gerceklerin de sadece gerçek' oldugunu düsünenlerin bu filmi anlamalarinin mümkün olmadigini düsündüm. yasamlarini aciklamaya calisirken sadece hakikatlere ve akillarina ihtiyac duyanlar, rüyalarin tarihsizligine, sinirsizligina ve gercek dediklerimizle arasindaki baglantiya bütünüyle inanmis bir filmi nasil hissetsinler.

rüya, bence bir insanin bir gerceklik olarak ölmesi ve basi sonu belli olmayan masalsi bir diyarda kendisini üretmesidir. bu üretim, bu masalsı gücün etkisiyle gerçek yaşamda da karsiligini bulur. kim ki-duk da bu masalsı filminde, rüyaların sinirsizligi icinde düsünürseniz, kelebeklerin kışın da uçabileceklerini görürsünüz der bize.

bir filminde daha, kim ki-duk, rüyalarla gerceklerin ic ice oldugu, bazen aklımızın almayacagi sirlarla dolu ve 'siyah ve beyazin tek renk' oldugu bir alemin kücük bir parcasi oldugumuzu alcakgonullulukle anlatmaya çalışıyor.

Friday, October 10, 2008

pamuk ve flaubert

masumiyet müzesinin ciktigi günlerde ögrendik ki orhan pamuk, kitabin konusunu nasil sekillendirdigini, bir fikir olarak bu konunun zihnine nasil düstügünü, bu konuyu gelistirirken hangi yazarlarla zihinsel bir diyalog kurdugunu anlatacagi bir makale üzerinde calismaktaymis.

kitabi henuz okumamis olsam da, yazarla yapilan roportajlar, kitap üzerine söylenen sözler, hatiralarla, gecmisle, hayal etmenin ve bir hayale inanmanin buruk fakat olaganüstü cezbediciligiyle islenmis bir kitapla karsilasacagim izlenimini verdiler bana.

bu izlenim, pamuk'un kitapla ilgili yazacagi makalesine yönelik merakimi da iyice arttirdi. aklimdan gecirdigim tek bir yazar vardi: flaubert. acaba pamuk, kitabini yazarken flaubert'den, madame bovary'den etkilenmis miydi, makalesinde flaubert'den söz edecek miydi, bütün bu sorularla beraber bekledim makalenin yayımlanmasini.

nihayet, bu hafta icinde milliyet kitap ekinde, pamuk'un masumiyet müzesinin ilham kaynaklari baslikli yazisi (bir taslak mi yoksa tamami bilemiyorum) yayimlandi. yazinin cok hosuma giden son bolumunu buradan da aktarayim istiyorum: "flaubert, 'madame bovary'deki bulusma ve ask sahnelerine örnek olan genclik sevgilisi louise colet'ye 1846 yılının 6 agustos'unda yazdigi bir mektuba, gece saat 11'de su notu eklemis:'Her seyin uykuya daldigi gecenin bu saati gelince, icinde hazinelerim olan bu cekmeceyi aciyorum. Terliklerine, mendiline, saclarina, resmine bakiyor, mektuplarini yeniden okuyor ve mis gibi kokusunu kokluyorum.' hala orhan bey, siz de sevgilinizin esyalarini seyredip hic onlarla teselli oldunuz mu? Siz kemal misiniz? diye soran merakli okura artik itiraf etmem lazim:ben kemal degilim, ben mösyö flaubert'im."

pamuk'un boyle bir yazida flaubert'den söz edecegine süphem yoktu ya o benim bekledigimden cok daha fazlasini yapti, hem de flaubert'in o ünlü sözünü bir kez daha okurlara düsündürerek.

Tuesday, October 07, 2008

perihan magden

köşe yazarliginin ne kadar zor bir meslek olduguna dair inancimi destekleyen yazilarla karsilasiyorum kimi zaman. gecenlerde, perihan magden de bana ne kadar zor bir isle ugrasmakta olduklarini gösterdi. söyle yaziyor : " Evimde yazıyorum ama YİNE zor koşullardayım. Ey Sabırkan Okur!Aşağıda Ünlü 1 Köşeyazarımız+DJ’miz oturuyor salonda. Ben bunları çabukçabuk yazarken odamda. Böyle zor koşullarda." tabii boyle zor kosullarda yazarin kafasini toplamasi oldukca güc, kendisi de bunu kabullenmis ve careyi bakiniz ne yapmakta bulmus. " Onun için onunla konuştuklarımızı yazıyorum çabukçabuk. Galiba aşağıda çizgi film seyrediyor. Cocacola istedi."

onlarinki zor is, her gun her gun konu bulup da yazi yazmak kolay mi, hele de asagi katta o yazinin bitmesini bekleyen bir dostunuz bekliyorsa, zordur cok zordur.
cool hit counter