Friday, October 29, 2010

yeni dünya

yagmurlu bir gece gibisi yoktur yeni bir dünya kurmak icin. simdi pek cok dostumun bana gülümsedigini, benimle beraber o yeni dünyada yer almak istedigini hissediyorum. iste cahit sitki orada, yagmur bakisli insanlardan söz eden cahit sitki. serde genclik yok mu be sevgili üstadim yeni bir dünya kurmaya degmez mi, zaten gecip gitsek de, beraber sevgiyle el sallamayacak miyiz geride kalanlara. iste sabahattin ali de orada, bana sevginin, sevmenin bir kendini birakma, tüm benliginden vazgecme hali oldugunu ögreten sabahattin ali. cesaretine, gözüpekligine ama en cok da yasami her yönüyle kucaklayasina, yasadigi her duygunun hakkini verisine hayran kaldigim sabahattin ali. ücümüzün de hemen hatirlayacagi bir dostoyevski romaniyla baslamali yeni dünyaya, bir baska dostumuz orhan pamuk'un da dedigi gibi hangimiz gecenin bir vakti köprü basinda aglamakta olan genc bir kiza dikkat etmeyiz ki. bence sabahattin ali hepimizden önce dikkat ederdi bu genc kizimiza. yanina gidip ne derdi acaba, ya cahit sitki, ya ben? ilk cümlemiz ne olurdu bilemem ama son cümlelerimiz dostoyevski'yle ayni olurdu.

köprü basinda aglayan kizin anna mouglalis olmasini rica etsem, eminim hayir demezdiniz. (sabahattin ali'nin kahkahasini duyar gibiyim.)

Thursday, October 21, 2010

üzme tatli canini

hayatin sasirticiligi karsisinda gülsem mi aglasam mi bilemiyorum bazen. bu kadar da sasirtici olmak zorunda degil sanki. tanrim, bir seyler yapamaz miyiz, bazi seyleri yoluna koymamda bana biraz yardimci olsan. soyle birkac saat önceydi, bir plazanin besinci katindan asagiya birakayim istedim kendimi, oylesine cekiciydi, sehrin isiklari oylesine davetkar. sonra aniden yükselen bir ugultu, güclü bir rüzgar durdurdu beni. iceri girdim, cok yeni tanistigim fakat samimiyetini, sevgisini, safligini derinden hissedip hizlica kaynastigim arkadasimla birer bira acip 'tutamiyorum zamani' esliginde hayal etmeye basladik. ben bir ara sarkiya eslik etmeye baslayinca, 'melankoliyi seviyorsun' dedi bana, 'gecmise özlem bende bir hastalik' diyerek cevap verdim. 'hastalik mi', evet belli bir yerden sonra bunun adi hastaliktan baska bir sey olamazdi.

sonra onumuzdeki ekranlara donduk, cok populer bir sarkici bize sesleniyor, hep ayni sözleri tekrarliyordu "gecer, gecer, gecer vallahi gecerrrr, üzme tatli canini bunlar da gecer"

an gelir camin pervazinda caresizce beklersin, akabinde bira siselerini umutla tokusturur gülümsersin. hayat iste, baska ne denir ki.

Tuesday, October 12, 2010

harabe

bazen bazi seyler basiniza hic gelmeyecek sanirsiniz, rüyanizda gorseniz inanmazsiniz, mümkün degil bu kadari beni bulmaz diyerek kendinizi rahatlatirsiniz. sonra o olmaz dediginiz sey basiniza gelir, sasar kalirsiniz. ben sadece sasmakla kalmiyor dehsete düsüyorum. dehsete düstügüm zamanlar bir karar almakta en kücük tereddüt göstermeyecegim zamanlar oluyor. dehsete düstügüm zamanlar icimde her seyin yikildigi zamanlar oluyor, ben dehsete düstügümde icimde sevgi kalmiyor, kimseye, hic kimseye, en basta kendime. tenkitlere tahammülü olan biriyim, yeri geldiginde en agir sözleri de hosgörebilirim ama kabaliga ama küstah bir kisiligin hoyratca sözlerine benim mizacim müsait degil.

yipraniyor, yaralaniyor ve yaslaniyorum. her sey yikiliyor. yeni bir dünya kurmali, yepyeni bir dünya...

Thursday, October 07, 2010

gecenin icinde

kac sene oldu bu sayfaya bir seyler yazmaya baslayali diye dusundum simdi, ne garip sey, sizlerden su sayfayi uzundur okuyan birkac kisinin koluna girip biraz yürüyüs yapmayi, biraz anlatmayi, biraz dertlesmeyi isterdim. gecenin icinde üzerinde anlasabilecegimiz, birbirimize anlatabilecegimiz bir seyler olduguna dair bir inancim var nedense.

ben size dün gecemi anlatayim isterseniz. dün gece balonlarla dolu bir arabaya bindim ben, arabanin arkasi yesil, sari, mavi, turuncu renkte balonlarla doluydu, balonlari cok seven biri geldi gözlerimin önüne, o balonlarin hepsini ona mutlulukla sunmak istedim, yapamadim, neden diye sormayin, üzülüyorum.

ya yanimda direksiyon basindaki adam, benim canim arkadasim, ya o neler düsünüyordu, sessizdik, hizlica geciyorduk gecenin icinden, özlemle hatirladigi annesi mi vardi aklinda, balonlari goturdugumuz oglu muydu düsündügü yoksa hic aklindan cikaramayacagi baska birisi mi.

cok gürültülü bir sarkinin sesini sonuna kadar acmistik, gülüyor ve ileriye bakiyorduk, sanki ikimiz de bir hayli mutsuzduk.
cool hit counter