Tuesday, May 11, 2010

yalnızlık

pazartesi geceleri, neyle uğraşıyorsam bir kenara bıraktığım, çayımı koyup izlemeye daldığım bir program var, muhabbet kralı. hassas konular üzerinde derinlemesine bir yuvarlak masa sohbeti, insanın kimi zaman nasıl çaresiz bir varlık olduğunu hatırlatan uzun sohbetler. neler konuşulmadı ki şimdiye dek, şizofreniden uyuşturucuya, takıntılardan melankoliye kadar pek çok konu televizyonlarda az bulunur bir ciddiyetle adamakıllı tartışıldı. bu gecenin konusu yalnızlıktı, her hafta olduğu gibi sevil atasoy vardı, nedendir bilinmez pek seviyorum sevil hanımı. onun yanında yine nedendir bilinmez pek sevmediğim kerem alışık konuk edilmişti. iki uzman psikiyatr, tuluhan tekelioğlu ve gecenin benim için sürpriz ismi hakkı devrim de konuklar arasındaydı.

konu yalnizlik olunca daha bir dikkat kesilerek takip ettim programı. tuluhan, kerem ve hakkı devrim'in her lafı sulandırma gayretlerinin dışında yine dinleyen-dinleten, anlamaya çalışan ağırbaşlı bir program olduğunu söyleyebilirim. aklımda kalan bir iki test sorusu oldu, 'hiç kimsenin sizi anlamadığını düşündüğünüz oluyor mu' ve buna bağlı olarak 'konuşacak kimse bulamadığınız oluyor mu'. asla-nadiren-bazen-sık sık derecelendirmesinde ben bu soruları bazen diye yanıtladım. doğrusu, bazen tam konuşacağım sırada şimdi ne gereği var diyerek ya da söyleyeceklerime ehemmiyet vermediğimden susmayı tercih ediyorum. kimi zaman da söyleyeceklerimin anlaşılacağından şüphe ettiğimden susuyorum. oysa biliyorum ki, insan anlatmak-açıklamak istediği şeyin bile ancak belli bir bölümünü paylaşabilir, kelimenin tam manasıyla anlaşılmak çok mümkün değildir ama ne çare, ben susmaya devam ediyorum. kimi zaman sustukça susuyorum, ağzımı bıçak açmaz oluyor. yine de bakmayın böyle dediğime, ne çok suskun ne de çok yalnız biriyim.

hakkı devrim yine yapacağını yaptı ve programın sonunda gençleri kitaplarla tanıştırmaktan, kitapla haşır neşir olanların yalnızlıkla ilgili bir dertleri olmayacağından bahsederken, biliyor musunuz dedi, 'bana en mahrem sırlarını hangi dostum vermiştir', biz merakla beklerken rousseau demez mi. tahmin edilebileceği üzere kahkahayı bastım, sonra da düşündüm yahu adama gülüyorsun ama üç gün evvel anna karenina'ya sevdasının nedenini açıklayan sen değil misin. diyeceğim o ki, romanlar ve onların bizlere tanıştırdığı dostlarımız sayesinde elbet yalnızlık nedir bilmeyiz, kitaplarımdan başka hiçbir şeyim yoktur benim dediğim öyle çok zaman olmuştur ki ve öyle çok yüceltmişimdir ki yıldızları yoldaşlarım olarak, işte bunlardır gerçek bir yaşamın içinde heder olup gidişimin nedeni.

2 Comments:

Blogger pın said...

dün gece saat iki sularında ortalığı toplarken muhabbet kralı'nda sorulan soruları duydum ve keşke en başından izleseymişim dedim, ama izleseymişim de herhalde içimden senin yazdıkların geçermiş. harika bir yazı, bana yalnız olmadığımı anlattı!

10:59 PM  
Blogger Melmoth said...

sözcüklerimin bir ise yaradigini görmek sevindirdi beni, cok tesekkur ederim. bu yaziyi yazip yattiktan sonra düsündüm de bazen sadece varligimizla bile birilerinin hayatina dokundugumuzu, ondan da öte insanlik cemberinin kucuk bir halkasi oldugumuzu hatirlamak bile yalnizlik fikrinden siyrilmamiza yardimci olabilir.

12:34 AM  

Post a Comment

<< Home

cool hit counter