Tuesday, July 31, 2007

eski ev - hikayeyle düsünmek

cocuklugumda evimizin hemen bitisiginde eski bir ev vardi. benim henuz dogmadigim ve bilmedigim zamanlarda istanbul'un ahsap evlerinin makus talihi olan yanginlardan nasibini almis, yorgun ve terk edilmis eski bir ev. mahallenin tüm cocuklarina yikilmaya yüz tutmus bu evin degil icerisine girmeye calismak cevresinde gezinmek bile büyüklerimizce kesin bir dille yasaklanmisti. haksiz sayilmazlardi, eski evin oylesine gucsuz bir goruntusu vardi ki cikacak ilk siddetli rüzgara teslim olacagini iddia edebilirdiniz.

günlerimizi önünde oyunlar oynarak gecirdigimiz eski ev hayal gücümüzü kamciliyordu. cocuklugumuzun sinirsiz hayal gücüyle eski evin ücüncü ve son katinda yasayan birileri olduguna kendimizi inandirmistik. bu inanc bir yolunu bulup evin icine girmek konusunda bize kuvvet verse de iceride bize benzemeyen bir varlikla karsilasacagimiz fikriyle beraber vazgeciyorduk eski evin gizemini cözme isteginden.

kapilari kilitli pencereleri ise demirli evin olur da bir gun iceri girmek istersek bizler icin sundugu bir ayricalik söz konusuydu. evin alt katindaki pencerelerin demir parmakliklarinin arasi bizim biraz zorlanarak da olsa sigabilecegimiz genislikteydi. acikcasi bu imtiyazli durumu kullanma konusunda daha fazla tereddut edip vakit geciremezdik. öyle de oldu, eski evle aramizdaki sinir birkac kisilik öncü grubun yasak bölgeye girmesiyle beraber kalkmis oldu.

eski evi kesfetmeye yönelik ilk seferimiz tam bir bozgunla sonuclandi. aramizdan biri biraz derin bir nefes alinca korkup telasa kapilmis ve girdigimiz gibi cikmistik evden. eski evin sirlarina vakif olmanin öyle kolay olmayacaginin ilk isaretiydi bu.

tahmin edilecegi gibi o gunden sonra eski eve giris cikislarimizin sayisi artti, korkuyorduk ama her seferinde bu evin karanlik odalarinin bize vaddettikleri baskin cikiyordu. gizli ve gizemli bir seyler yapiyorduk ve bundan kimsenin haberdar olmamasi gerektiginin farkindaydik. eski evin icinde ne yasarsak yasayalim neyle karsilasirsak karsilasalim bundan kimseye söz etmeme karari almistik. eski evle aramizda gizli bir akit vardi.

eski evin gölgeli, karanlik ve tehlikeli taraflariyla cokca karsilastik. kimi zaman üst kata cikan basamaklardan bir tanesinin cürümüs oldugunu farkedemedik ve düsmekten zor kurtulduk, kimi zaman yüzümüze yapisan örümcek aglari yüzünden evi kacarak terk ettik. en cok basimiza gelen ve bizi korkutan sey de karanlik odalarda bir anda birbirimizle karsilasmalarimiz olurdu. hepsi gercekten heyecanliydi. odalardan birinde eski bir vazo bulurduk ve bunu eski evin bize sundugu bir mükafat olarak kabul ederdik. eski evin gizemini cözme yolunda bizi cesaretlendiren bir mükafat.

her ne olursa olsun eski evin icinde yasadiklarimizi hic kimseyle paylasmama sözümüze hep sadik kaldik, onun bize verdigi sirlari biz hic kimseye vermedik, hic kimse o evin icine girdigimizi bilmedi.

bugun eski evin yerinde bir apartman yükseliyor. eski ev sirlariyla beraber yok oldu tipki bizlerin de bir gün sirlarimizla beraber yok olacagimiz gibi.

Friday, July 27, 2007

usulca

"gül, ey saf çelişki, nice gözkapağının altında hic kimsenin uykusu olmamanın sevinci."

Rainer Maria Rilke

Tuesday, July 24, 2007

secim üzerine

secimler konusunda ne söyleyebiliriz ki, siyasete disaridan yapilan mudahalelere karsi halkin gösterdigi bir tepkiydi kimi kesimlerce saskinlikla karsilanan secim sonuclari. hicbir partinin halki ürküterek, korku senaryolariyla secim basarisi kazanamayacagi gercegi de bu secimlerin bir sonucudur. chp nin ciddi basarisizliginin altinda halkla kucaklasmak yerine halki korkutmayi tercih etmesi yatiyor.

ufuk uras'la mecliste ilk defa temsil edilecek olusum memnun ediyor beni, memnuniyet verici baska bir sonuc da güneydogudan bagimsizlarin meclise girmis olmasi. dileyelim etnik milliyetciligin cikmazlarina sapmadan, türk demokrasisi icin gercekten önem tasiyan bu katilimlarini, hicbir kesimin kiskirticiligina da kapilmadan, halklarin kardesligi temelinde barisa dayali bir siyasi söylemle gerceklestirsinler.

ikinci bölgenin baskin oran'i meclise gönderememis olmasi ise elbette üzüntümdür.

dinlence

nispetiye caddesinin sonuna dogru, etileri hemen gectikten sonra sol tarafta emekli sandigina ait bir bakimevi ve dinlenme tesisleri var. mümkünse ben tatilimi orada, gölgelik bahcesindeki plastik sandalyelerden birinin üzerinde gün boyu oturarak gecirmek istiyorum.

Thursday, July 19, 2007

duygudan ibaret

kisa süreli bir bakis, dokunakli bir yazi, gelisiguzel söylenmis bir söz, hepsi uzun birer serüven haline gelebiliyor; bulundugum yerden kacarcasina uzaklasip yalniz basima kalma isteginin altinda bazen yalnizca bir söz yatiyor. sessizlige kavusup gözlerimi tek bir noktaya sabitleyerek düsünmeye basladigim anlarda yüzümün de solgunlasmaya basladigini duyumsuyorum. boyle anlarda tek bir goruntu hakim oluyor bana ve diyebilirim ki o duygu yasatiyor beni.

bir ölüm haberi, tanidigim biri degildi belki ama aklima takilmisti, onu tanimak icin sessizligin gözlerimin önüne getirecegi simgelere güvendim. yazilari vardi elimin altinda ve sözcüklerinin geride biraktigi duygu dalgalarinin izinde ilerlersem onun ruhuna da erisebilecegimi hissediyordum. ona, onun yazdiklarina ve gözümün önüne düsen onunla ilgili görüntülere odaklanarak saatler gecirdim. artik onunla günbatiminda votka icip tezinin bitisini kutlayan arkadaslarindan biri gibiyim.

Sunday, July 15, 2007

yanmis biletler

yanmis bir biletin ilk postunda gecmiste kalan her seye özlem duydugumu söylemisim, simdi 100. postta geriye dönüp baktigimda, yazmadan önce hissettigim yogunlugu, karmasayi ve kederi özledigim bir yaziyi bir kez daha paylasmak istiyorum.

O gece vagonunda, sen solgun yüzün ve petrol karasi saclarinla, ben ödünç alinmis pardesümle, ne kadar gücsüzdük yanyana. Sessizdik, disaridaki goruntulere degil zihnimizdeki goruntulere bakiyorduk. Soluklarimiz ve titreyislerimiz vardi, biz yoktuk.
Birbiri hakkinda hicbir sey bilmeyen, her seyi yüzüstü birakip gitmeye hazir yanmis biletlerdik o gece o vagonda. Adsiz sansiz, ne yapmak istedigini, nereye gittigini bilmeyen mechul insanlardik. Gecenin kuralsizligina ve rüyasina teslim olmustuk seninle, gerceklerle kursunlanmis vücüdumuzla yere dusmeden önceki son noktadaydik, hala hayattaydik.
Biz seninle, düslerimizle ödüllendirildigimiz tek ve son gecede karsilastik.

Friday, July 13, 2007

sis

yasamdan bir seyler beklemenin trajik bir tarafi var. en azindan yasami bizden bir seyler alip bize bir seyler veren bir yer haline getirmenin sonuclari trajik oluyor. oyleyse ne bekliyorsak dusleyebildigimiz seylerden bekleyelim, oyleyse tek ihtiyacimiz duslerimiz olsun.

Thursday, July 05, 2007

oscar wilde

salonun los isiginda sikintiyla oturmus modiano'nun rehberliginde pariste gezintiye cikmanin iyi bir fikir olmadigini dusunuyordum. aniden ayaga kalkip odanin icinde dolasmaya basladim. hala paris sokaklarinda yuruyor olsam da bir an evvel kurtulmak istiyordum modiano'nun dedektiflik oynadigi bu sokaklardan. masanin uzerinde sonradan okunmak üzere kesilmis gazete kupurleri ilisti gozume, en tepelerinde de ahmet altan'in bir yazisi duruyordu. hizlica okuyup yatarim diye dusundum.

altan, tavan arasindaki kitapliginda ciktigi bir yolculugu anlatiyordu. kitapliktan rastgele aldigi bir kitapla beraber ölümsüzlerin dünyasina kapi acmisti. 1955 basimi, cevirisini suut kemal yetkin'in yaptigi bir kitapti bu. andré gide'in denemeleri oldugunu duyar duymaz nabiz atislarimin hizlandigini hissettim. Gide, benim aklima her seyden fazla oscar wilde'i getiriyordu ve bugune kadar wilde ismini duydugum her yerde zaptedemedigim bir heyecana kapilmistim. ahmet altan, bu gece bana bir surpriz yapiyor, gide'in wilde icin söylediklerini alintiliyor, bu iki yazarin aralarinda gecen konusmalari aktariyordu. altan'la beraber ayni kitabin ayni satirlarini okumak, wilde ve gide'in dostluguna bir kez daha tanik olmak adina gide'in denemelerini indirdim kitapliktan. hizimi alamayip altan'in aktarmadigi bolumleri de sanki o satirlari daha once hic okumamiscasina, wilde'in izini surmeye basladigim ilk günkü heyecan ve merakimla okudum butun gece.

ahmet altan, gide ve wilde arasindaki iliskiyi sorguluyor, gide'in wilde'a gosterdigi ilginin kaynaginda cinsel tercihlerinin de belirleyici olup olmadigini hatta aralarinda neler olup bittigini de merak ettigini soyluyor yazisinda.

altan'in merakini giderecek bir bilgi olur mu bilmiyorum ama gerek gide'in paul valery'e yazdigi mektuplar gerekse de wilde'in paris'ten ayrilisinin hemen arkasindan kendisini gorenlerin sözleri gide'in wilde'dan ne kadar etkilendigini aciklamaya yetiyor. en iddali sozlerden biri ise jules renard'a ait:" gide, wilde'a asik olmustu."

ikisi arasindaki dostluga dair soylenecek öyle cok söz var ki; ben simdilik burada kesip, wilde'in izinde gecirdigim yillarin bana tarifsiz hazlar verdigini ve wilde'i anlamaya calismanin benim icin hic dinmeyecek bir tutku oldugunu söylemekle yetineyim.

Monday, July 02, 2007

iyi bir adamsin, üzülme

hizli hizli yuruyordum, karanligin icinden ecis bucus, kisa boylu bir adam usulca dikilip karsima elini uzatti bana, gulumseyip elini siktim. sen iyi bir adamsin, üzülme dedi. bir kez daha gulumsemekle yetindim. oylesine dalgin ve alkolluydum ki gozlerimin onunde bir hayal gibi beliren adamin belli belirsiz sozlerini yogun bakimdaki bir hastanin tepkisizliginde karsiliyordum. yanimdan kosarak uzaklasirken beraberinde cep telefonumu da goturdugunu anladigimda karanlikta coktan kaybolmustu.

seneler sonra bu olayi hatirladigimda, adamin sesi hala kulagimda: ' sen iyi bir adamsin, üzülme.' bana kötülük edecek bir adamin iyi biri oldugumu soyledikten sonra bu kotulugu yapmasi dusunduruyor beni. yasamin bizim anlamaktan aciz oldugumuz genel bir plani ve kendine has bir ilerleyisi varsa bu planin ahengli ilerlemesi icin kotulukler de olmali yasamda diyordu sanki bana hafifce siritarak ve üzülmemem gerektigini soyleyerek. sadece ondan kotuluk gorecek oldugum icin degil o gune kadar yaptigim hatalardan dolayi da üzülmemeliydim.

hepimiz, birakin hic tanimadiklarimiza, cok sevdiklerimize 'kötülükler' yaptiktan sonra üzülmemeleri gerektigini sogukkanlilikla, hicbir sey olmamiscasina soylemiyor muyuz. ardinda agir bir vicdan azabina tutulmuyor muyuz. peki ya bugune kadar yaptigimiz hatalarin, eksikliklerin, isledigimiz ve isleyecegimiz suclarin, duydugumuz veya duyacagimiz pismanliklarin bir siniri var mi.

bizler, ne yaparsak yapalim, nihayetinde kendimizi iyi bir insan oldugumuza inandirmaya calisir ve sirtimizi sivazlayip o cumleyi kulagimiza fisildayacak bir insana ihtiyac duyariz.

"sen iyi bir adamsin, üzülme"
cool hit counter