Tuesday, June 21, 2011

amalfi'deyim bu yaz

radikal gazetesinin dünkü tatil sayfalari dikkatimi cekti. "cok gezen cok bilir düsüncesiyle farkli alanlarda cok gezen kadinlara sorduk: yolculuk nereye, iste kilavuz kadinlarin seyahat rehberi." kimdir bu kilavuz kadinlar diye merak ediyor insan, acaba her butceye uygun tatil önerileriyle mi karsilasacagiz, farkli is alanlarinda calistiklarina göre birbirine benzemeyen tatil imkanlarindan haberdar mi olacagiz. benim gibi siradan yurttaslar bu haberden nasil faydalanacak, nasil yarar saglayacak bir bakalim.

isletmeci ayse hanim 'yolculuk nereye' sorusuna cevap veriyor: "como'ya. göl kenarinda grand otelde konaklayip bellagio'da güzel vakit gecirmek."

seyahat gurusu özlem hanim asagi kalir mi: "montenegro'da acilan aman sveti stefan'i ziyarete."

blogger hazal hanim 'gittiginiz yerde ne yiyor ne iciyorsunuz' sorusunu cevapliyor: "white trash'de bloody mary. kereviz sapi ve büyük bardaklar esliginde geliyor. anna blume'de kahvalti."

damla hanimin bizlere bir önerisi var tatil icin, hayli makul, her keseye uygun: " atlas daglarindan atlarla cölü gecip bir iki gece cölde kalmak."

nasil da tatli tatli anlatmislar, yahu biz bir gorgusuzluk mu yapiyoruz acaba diye dusunmemisler. okurken utaniyor insan, atlas daglarini atlarla gececekmisiz. bu anlattiklarinizi buyrun bir dost meclisinde anlatin, suphesiz pek keyifli olur ama bunlari bir ulusal gazeteden ilan etmek pek sevimsiz bir sey, pek ayip dogrusu. yazi islerinden bu habere kim onay verdiyse onu da kutluyorum, toplumun genis kesimlerinin faydalanacagi bir haber. öyle ya toplumca merak ettigimiz, hayli hassas oldugumuz bir konudur bloody mary'nin hazirlanisi.

como'da olmak yahut kereviz sapiyla servis edilen bloody mary icmek, iste bunlarla zehirleniyor insanlar, bunlarla karartiliyor hayal gücleri, bunlarla bir düzenin icinde ögütülüyor insan. bir de bakmissiniz koca bir yasam, koca bir dünya kereviz sapiyla icilecek bloody mary icin heba olup gitmis.

Tuesday, June 14, 2011

utanmazlar

tuhaf zamanlar yasiyoruz diyecegim ama artik tuhafin da ötesinde ne idügü belirsiz zamanlar yasiyoruz gibi geliyor bana. özellikle yayincilik dünyasi dikkatimi cekiyor, gazeteler, dergiler, sayilari her gecen gün artan köse yazarlari, edebiyatın farklı türlerinde cesit cesit kitaplar...elbette artik bu alani twitter-facebook-blogger gibi mecraların uzaginda düsünemiyoruz, bu parcalanmis yapinin icinde gazetecilik ölüyor mu diye sormaya dahi vardiriyoruz isi. günümüzde öylesine etkili hale geldi ki sosyal medya, neredeyse devrimlerin bile onsuz yapilamayacagini kabullenir olduk. öyle uzun boylu bir sosyal medya analizi yapacak degilim. niyetim, blog yazarken kendilerine köse yazari payesi verilen arkadaslarimizin yaziyi, yazma eylemini ne denli ucuzlastirabildiklerini birkac örnekle göstermek.

twitter hesabina tesadüfen denk geldigim eski blogger, simdilerde ise bir gazetenin ekinde köse yazari olan hanimefendinin sözlerini alintilamak isterim, bu sözleri bir arkadasinin 'tweeti' üzerine söylemis, konu ayni gun cikan farkli gazetelerin kitap eklerinden hangisinin daha iyi oldugu. söyle diyor: "cumhuriyet'in kitap eki en son geçen yüzyılda galip olmuştur herhalde."

evet, acaba bu hanim kizimizi cumhuriyet kitap ekini böylesine asagilamaya iten duygu nedir. acaba cumhuriyet kitap ekini eline alip da söyle bir karistirmis midir. acaba cumhuriyet kitap ekinin su anki yazarlarindan biri olan celal üster'in bundan 30 sene evvel türkiye'nin ilk kitap eki olan cumhuriyet kitap ekini çıkaranların arasında oldugunu biliyor mudur o sözleri yazarken. bugun diger gazetelere örnek olmus, kitap eki alanda öncülük yapmis bir gazeteye saygi duymasini beklersek bu genc kose yazarindan cok fazla sey mi beklemis oluruz. bekledigimiz saygi sadece gazeteye gosterecegi saygi degil esasinda, yazdigi yaziya saygi göstermeli insan her seyin basinda.

simdi ayni kisinin elif safak üzerine birkac sene evvel kaleme aldigi bir yazidan alinti yapacagim, ne demek istedigim daha iyi anlasilacak. "nevrotik bir kadinin günlügü gibiydi siyah süt. yazar depresyona girmis, depresyondayken pek yazı yazamamis, sonra yazamadigi icin üzülmüs filan. gecmis olsun da yani, beni ilgilendirmiyor acikcasi. (...) elif safak deyince benim aklima ilk önce saclari geliyor, ne yapayim yani. sonra eşi eyüp can'i hatirliyorum, sonra garip isimli çocuklarini, ondan sonra hamileligi geliyor aklima (bir daha hamile kalirsa diye ödüm kopuyor). (...) edebiyat anlayisi ve kitaplari kacinci sirada geliyor derseniz herhalde sondan birinci filandir. araf ve siyah süt ciddi anlamda kötü kitaplardi, neyini hatirlayacagim."

daha fazla alintilayamayacagim, sinirlerim bozuluyor. bakin ben bu sözlerin ne oldugunu acik söyleyeyim, bunun adi edepsizliktir. bunun adi cehaletin cüretkarligidir. simdi düsünün bu satirlari yazabilen bir kisi su anda bir baska gazetede köse yazilari yazmakta.

nasil bir bakisin, nasil bir anlayisin, nasil bir alginin yayilmakta oldugunu gösteren birkac alinti yaptim. sözcüklerin agirliklari vardir, kullandiginiz her sözcükle birlikte sirtiniza bir agirlik yüklediginizi bilirsiniz, bazen beliniz bükülür, bazen o agirlik altinda ezilirsiniz ama her zaman o agirligi hissedersiniz. yazik ki artik sözcüklerin agirliklarini hissetmeyenlerin cagindayiz, sözcüklerin canina okuyor, utanmadan sikilmadan yüzlerinden hic silinmeyen o arsiz tebessümle yollarina devam ediyorlar.

Friday, June 10, 2011

kaybolus

melmoth, güzergahsiz yolculuklari severdi, simdi sanki onu bir gemiye bindirmis arkasindan sevgiyle el salliyor gibiyim. melmoth galiba kayboluyor, gecmisteki ben ile gelecekteki ben arasinda bir yerdeyim.
cool hit counter