(can dündar'a tesekkur etmeliyim, bugunku yazisinda charles aznavour'a yer yermis, bir aznavour konseri artik istanbul'da gerceklesmeli demis. öteden beri söylerim, türkiye-ermenistan iliskilerini normallestirmek istiyorsaniz, ise önce aznavour'u istanbul'a davet etmekle baslayin diye. hicbir sey bir aznavour konserinin türk -ermeni iliskilerine yapacagi katki gibi olamaz. nihayet, birileri cikip benim bu dilegimi dillendirmeye basladi. az kaldi, aznavour istanbul'a gelecek.)
murathan mungan'in hikayelerini okudum, yasamlarinin sonbaharina denk düsen bir zamanda, bir seyler kaybetmis fakat ne kaybettiklerini de bilemeyen insanlarin günlügü gibiydi okuduklarim. alev alev yanmak yerine günesin usul usul isittigi bir yasami tercih eden, sakin, hüzünlü fakat hüzünlü oluslariyla da gururlanmayan insanlarin arayislarini okudum. iki hikaye özellikle dikkatimi cekti, 'krepen'in duvari' ve kitaptaki son hikaye 'gecici kesinlikler'.
tesadüflere inanir misiniz, ben inanirim, bu kelimeyi, bu kelimenin kerametini severim. tesadüfler vardir varolmasina da kimi zaman kimi durumlar tesadüflerin de ötesine gecerler. bazi anlar, bazi bakislar, bazi karsilasmalar vardir ki bunlar birer tesadüf degil bir baska düzeyde, zamanin bilmedigimiz bir yerinde, imzaladigimiz mukavelelerdir. ne zaman, nerede, nasil karsimiza cikar bu yaptigimiz kontrat bilinmez ama ciktiginda hissederiz. iste 'gecici kesinlikler' baslikli hikaye bana bunlari düsündürdü.
yasam, gercekten de acilarla doludur, gercekten de dayanilmazdir ama alip basimizi bu yasami terk etmeden önce ona ne kadar dikkatli baktigimizi son bir kez daha dusunsek fena etmeyiz ve belki de biraz gülümser, gitmek yerine kalmayi tercih ederiz gibi geliyor bana.