le refuge
sevgili kardesim françois,
goruyorum ki son zamanlarda cocuk özlemi sende her türlü özlemin önüne gecmis durumda. son filmini nihayet dün aksam görebildim ve aklima ilk gelen cümle bu oldu. yanlis anlama sevdim filmi, zaten güzellik anlayisina, estetik algina, sanatina ne denli hayranlik duydugumu bir kez daha yinelememe gerek yok sanirim. hepimiz belki büyük acilardan sonra belki de basimiza bir felaket gelmeksizin kendi icimizde bir yer bulmaya calisiyor, yasama mümkün oldugunca az katiliyor ve bizi kendimizle tanistiracak, düzlüge cikaracak, ayaga kaldiracak bir imkan ariyoruz, kendimizi o sessizlikte daha iyi taniyacagimiza inaniyoruz. siginak isimini secmis olmani bu yüzden cok yerinde buldugumu söylemeliyim. madde bagimlisi mousse'un (nereden de bulursun bu isimleri) sevgilisini yitirdikten ve karninda onun cocugunu tasidigini ögrendikten sonra onu doganin tüm cesitliligi ve renkleriyle yasandigi bir yere göndermis olman beni büyüledi dogrusu.
belli ki hamilelik sürecinde yasanan fiziksel dönüsüm ilgini cekmis ve sirf bu nedenle neredeyse filmin merkezi mousse'un büyüyen karni olmus cikmis. hakkini yiyemem, bu noktada anneligin idealize edilmesinden duydugun rahatsizligi da belli etmissin. mousse'un dogacak bebegine olan duyarsizligi (onunla hic konusmadigini özellikle vurgulamak isteyisin), cocugu belki de yalnizca yitip giden sevgilisini yasatabilmek, onun boslugunu doldurabilmek icin kabulleniyor olusu, kendisini toparlayabilmek icin aslinda bir cocuga degil ona sevmeyi, sevilmeyi yeniden hatirlatacak birine ihtiyac duydugunu gösteriyor bize.
ona böyle bir imkani da ölen sevgilisinin kardesi paul'u karsisina cikararak veriyorsun, ne var ki bu imkanlar hep bir imkansizlikla karsimiza gelir degil mi dostum. mousse'un kalbi yumusamaya baslar, bir de bakar ki paul escinsel. aslina bakarsan bu siginak mousse'un siginagi gibi görünse de bu film paul'un filmi bence, ne dersin. onlari yanyana bir banka oturttugun sahne var ya, hani mousse soruyor paul'e, 'gercekten sevdigin bir sey oldu mu' diyor. paul'un cevabi aslinda seni neden sevdigimi de acikliyor. 'evet, asla gerceklesmeyecek bir seyi sevdim.' Filmin sonunda, paul'a asla gerceklesmeyecek dedigi seyi veriyorsun, onun düsünü gerceklestiriyorsun ve sen her zaman, en güzel seylerin düslerde gerceklestigini büyük bir ustalikla anlatiyorsun.
ah bir de o muzik, mousse'un o ezgileri duydugu ilk sahne, harikaydi.
goruyorum ki son zamanlarda cocuk özlemi sende her türlü özlemin önüne gecmis durumda. son filmini nihayet dün aksam görebildim ve aklima ilk gelen cümle bu oldu. yanlis anlama sevdim filmi, zaten güzellik anlayisina, estetik algina, sanatina ne denli hayranlik duydugumu bir kez daha yinelememe gerek yok sanirim. hepimiz belki büyük acilardan sonra belki de basimiza bir felaket gelmeksizin kendi icimizde bir yer bulmaya calisiyor, yasama mümkün oldugunca az katiliyor ve bizi kendimizle tanistiracak, düzlüge cikaracak, ayaga kaldiracak bir imkan ariyoruz, kendimizi o sessizlikte daha iyi taniyacagimiza inaniyoruz. siginak isimini secmis olmani bu yüzden cok yerinde buldugumu söylemeliyim. madde bagimlisi mousse'un (nereden de bulursun bu isimleri) sevgilisini yitirdikten ve karninda onun cocugunu tasidigini ögrendikten sonra onu doganin tüm cesitliligi ve renkleriyle yasandigi bir yere göndermis olman beni büyüledi dogrusu.
belli ki hamilelik sürecinde yasanan fiziksel dönüsüm ilgini cekmis ve sirf bu nedenle neredeyse filmin merkezi mousse'un büyüyen karni olmus cikmis. hakkini yiyemem, bu noktada anneligin idealize edilmesinden duydugun rahatsizligi da belli etmissin. mousse'un dogacak bebegine olan duyarsizligi (onunla hic konusmadigini özellikle vurgulamak isteyisin), cocugu belki de yalnizca yitip giden sevgilisini yasatabilmek, onun boslugunu doldurabilmek icin kabulleniyor olusu, kendisini toparlayabilmek icin aslinda bir cocuga degil ona sevmeyi, sevilmeyi yeniden hatirlatacak birine ihtiyac duydugunu gösteriyor bize.
ona böyle bir imkani da ölen sevgilisinin kardesi paul'u karsisina cikararak veriyorsun, ne var ki bu imkanlar hep bir imkansizlikla karsimiza gelir degil mi dostum. mousse'un kalbi yumusamaya baslar, bir de bakar ki paul escinsel. aslina bakarsan bu siginak mousse'un siginagi gibi görünse de bu film paul'un filmi bence, ne dersin. onlari yanyana bir banka oturttugun sahne var ya, hani mousse soruyor paul'e, 'gercekten sevdigin bir sey oldu mu' diyor. paul'un cevabi aslinda seni neden sevdigimi de acikliyor. 'evet, asla gerceklesmeyecek bir seyi sevdim.' Filmin sonunda, paul'a asla gerceklesmeyecek dedigi seyi veriyorsun, onun düsünü gerceklestiriyorsun ve sen her zaman, en güzel seylerin düslerde gerceklestigini büyük bir ustalikla anlatiyorsun.
ah bir de o muzik, mousse'un o ezgileri duydugu ilk sahne, harikaydi.
0 Comments:
Post a Comment
<< Home