pansiyon huzur
irfan yalçın okudugu zamana dikkat etmeli insan, zor zamanlarda, suskunluk zamanlarinda irfan yalçın okumak yaraya tuz basmak gibi oluyor. günlerim durgun, nesesiz ve kasvetli geciyor, cogu zaman paytakla birlikte denize bakiyoruz, ben bira iciyorum, paytak limonlu suyuyla eslik ediyor. uzun sessizliklerimiz oluyor, sanirim okyanus deniz'in kahramanlari gibi ikimiz de denizin bizi kurtarmasini bekliyoruz. bogaza bakiyor, okyanusu hayal ediyoruz. ann deveria'yi, elisewin'i hatirlatiyoruz birbirimize, cümlelerimiz bölük pörcük, gülümseyislerimiz eğreti. aniden yükselen kahkahalarimiz hizla silinip gidiyor, geriye sadece deniz kaliyor.
iste boyle bir zamanda olmayacak bir is yapiyor, irfan yalcin'in 1975 tarihli romani pansiyon huzur'u okuyorum. yüregimi ezip gecen, tutup yerinden söken bir hikaye var yine karsimda. 60'li yillarin sonlarina, beyoglu'nun arka sokaklarina gidiyorum iki gecedir, orada, kiraladigi daireyi pansiyon olarak calistiran inci'nin pansiyonuna, pansiyon huzur'a misafirim. bir odada, ögretmenlikten ayrilip kitapci dükkani acan arif bey var, bir odada sivasli ögrenci umut, sonrasinda kimi kimsesi olmayan ayla katilacak aralarina, hastalikli kahkalari olan, abisinin ve babasinin ölümünden sonra akil hastanelerine düsen, sonrasinda kendini pansiyon huzur'da bulan ayla.
arif bey anlatiyor bütün hikayeyi, onun sayesinde tanik oluyoruz yoksul yasamlara, sefalete, acliga, acimasizliga. bu pansiyonda en cok küflü ekmek yeniyor, suya batırılan ve penesilin denilerek yenilen küflü ekmek. pansiyonun müdavimleri de var, matbaaci ali bunlardan biri. matbaa dükkanini batirmis, eve ekmek götüremez olmus, karisindan cocuklarindan dayak yiyen ve solugu inci'nin pansiyonunda alan bir adam. inci, 'köpegim o benim' diyor, gercekten de inci havla dedigi anda, dört ayak olup havlamaya basliyor, acliktan diyor inci, ona verecegim 2,5'luk icin her dedigimi yapar, acliktan.
matbaaci ali, boyaci ahmet, kemal, umut, ayla, inci hepsini yakindan tanidim. inci'nin cocuk pijamalari satma hayallerine, korkularina, yenilmisligine, öfkesine, isyanina ortak oldum; matbaaci ali, sevgisiz yasamanin ac yasamaktan bir farki olmadigini gösterdi bana, acligin ve sevgisizligin insani nasil bir karanliga ve körlüge mahkum ettigini gösterdi. umut'la umutlandim, insanin bazen baska biri icin, onu bir anligina mutlu görebilmek icin nasil her seyden vazgecebildigini, fedakarligin, paylasmanin, sorumluluk almanin yürekliliğini onunla yasadim.
irfan yalçın, yorgun sevda'da, pansiyon huzur'da anlattigi bütün bu yasamlarla yüregime dokundu, gözyaşı döktürdü. onun edebiyatiyla tanismak benim icin gercek bir ayricalik oldu. dilerim, yeni romaniyla karsilasmak icin cok beklemeyiz.
iste boyle bir zamanda olmayacak bir is yapiyor, irfan yalcin'in 1975 tarihli romani pansiyon huzur'u okuyorum. yüregimi ezip gecen, tutup yerinden söken bir hikaye var yine karsimda. 60'li yillarin sonlarina, beyoglu'nun arka sokaklarina gidiyorum iki gecedir, orada, kiraladigi daireyi pansiyon olarak calistiran inci'nin pansiyonuna, pansiyon huzur'a misafirim. bir odada, ögretmenlikten ayrilip kitapci dükkani acan arif bey var, bir odada sivasli ögrenci umut, sonrasinda kimi kimsesi olmayan ayla katilacak aralarina, hastalikli kahkalari olan, abisinin ve babasinin ölümünden sonra akil hastanelerine düsen, sonrasinda kendini pansiyon huzur'da bulan ayla.
arif bey anlatiyor bütün hikayeyi, onun sayesinde tanik oluyoruz yoksul yasamlara, sefalete, acliga, acimasizliga. bu pansiyonda en cok küflü ekmek yeniyor, suya batırılan ve penesilin denilerek yenilen küflü ekmek. pansiyonun müdavimleri de var, matbaaci ali bunlardan biri. matbaa dükkanini batirmis, eve ekmek götüremez olmus, karisindan cocuklarindan dayak yiyen ve solugu inci'nin pansiyonunda alan bir adam. inci, 'köpegim o benim' diyor, gercekten de inci havla dedigi anda, dört ayak olup havlamaya basliyor, acliktan diyor inci, ona verecegim 2,5'luk icin her dedigimi yapar, acliktan.
matbaaci ali, boyaci ahmet, kemal, umut, ayla, inci hepsini yakindan tanidim. inci'nin cocuk pijamalari satma hayallerine, korkularina, yenilmisligine, öfkesine, isyanina ortak oldum; matbaaci ali, sevgisiz yasamanin ac yasamaktan bir farki olmadigini gösterdi bana, acligin ve sevgisizligin insani nasil bir karanliga ve körlüge mahkum ettigini gösterdi. umut'la umutlandim, insanin bazen baska biri icin, onu bir anligina mutlu görebilmek icin nasil her seyden vazgecebildigini, fedakarligin, paylasmanin, sorumluluk almanin yürekliliğini onunla yasadim.
irfan yalçın, yorgun sevda'da, pansiyon huzur'da anlattigi bütün bu yasamlarla yüregime dokundu, gözyaşı döktürdü. onun edebiyatiyla tanismak benim icin gercek bir ayricalik oldu. dilerim, yeni romaniyla karsilasmak icin cok beklemeyiz.
2 Comments:
İrfan Yalçın'a mektup yazacağım. Sen ne ayaksın hacı diye...
Bu romanI 1994 yılında üniversiteye hazirlandigim zaman defalarca kez okumustum. Hala tamamen aklimdadir cok etkilenmistim sanirim 1975 senesinde yazilmis milliyet gazetesinden odullu bir kitap ti
Post a Comment
<< Home