aynalar ve sirlar
sahnedeki dev aynalari gorur gormez, bir yüzlesme, bir hesaplasma, bir hatirlama ve karsilasma gecesi mi bu kendimle diye gecirdim icimden. aynalar, tabii ki sirlar ve oyunun adi tehlikeli iliskiler. cogaldikca cogaliyoruz aynalarin icinde, sirlarimiz cogaliyor, sirlarimiz birbirine karisiyor ve biz bazen tutarsizliklarimizin, dengesizliklerimizin icinde bocaladikca bocaliyoruz. tehlikeli iliskiler romanindan aklimda kalan insanin bu bocalama haliydi ve aklimizin bu bocalamayi durdurmaya gücünün yetmeyecegi. bu gece oyunu izlerken romanin icinden coktan unuttugum bir cümlenin altinin cizildigini gördüm: "elimde degil."
bazen bir duygunun pesinde oradan oraya sürüklenmemek, elimizde olmayabiliyor. bazen kiskancligimizla bir insanin yasamini kabusa cevirebiliyoruz, elimizde degil. bazen en yakinlarimizin canlarini acitirken, gozlerinin icine baka baka, belki pismanlikla belki acimasizlikla o iki sözcügü fisildiyoruz, elimde degil. bazen bu sekilde bir yikima sürüklüyoruz yasamimizi, gözyaslariyla doluyor gecelerimiz, elimizden kayip gitmis, yitirilmis bir mutlulugun acisini tasimak kaliyor bize, süresi ne kadar belli degil. tehlikeli iliskiler'in kahramanlari bocaliyorlar, hepimiz gibi, hic bilmedigimiz duygularla tanistigimizda kafamiz, gonlumuz, ruhumuz, dünyamiz nasil karisiyorsa onlarinki de karisiyor. önüne gecilmesi zor, direnmesi zor, engellemesi zor bocalamalar, verilmesi zor kararlar da o zaman basliyor.
lafi ne cok uzattim, valmont'u levent üzümcü oynuyordu, bence oynamamaliydi, oynadigi rolün hakkini veremedigini düsünüyorum. bana "neden oyuncu olmadim sanki" bile dedirtti. hatta yanimdaki hanimefendiye sordum, oyuncu olmak icin gec mi kaldim acaba diye. olamazmisim, mesela yilan gibi yerde sürün deseler sürünmezmisim. benim cok aklim yatmadi ama neyse.
tuhaf ama bu gece iyi gibiyim, gidip bir bardak cay icmeli. ah bir de unutmadan, bence sirlariniza sahip cikin, su kisacik yasamda güzel bir seyler varsa o sirlarin icindedirler.
bazen bir duygunun pesinde oradan oraya sürüklenmemek, elimizde olmayabiliyor. bazen kiskancligimizla bir insanin yasamini kabusa cevirebiliyoruz, elimizde degil. bazen en yakinlarimizin canlarini acitirken, gozlerinin icine baka baka, belki pismanlikla belki acimasizlikla o iki sözcügü fisildiyoruz, elimde degil. bazen bu sekilde bir yikima sürüklüyoruz yasamimizi, gözyaslariyla doluyor gecelerimiz, elimizden kayip gitmis, yitirilmis bir mutlulugun acisini tasimak kaliyor bize, süresi ne kadar belli degil. tehlikeli iliskiler'in kahramanlari bocaliyorlar, hepimiz gibi, hic bilmedigimiz duygularla tanistigimizda kafamiz, gonlumuz, ruhumuz, dünyamiz nasil karisiyorsa onlarinki de karisiyor. önüne gecilmesi zor, direnmesi zor, engellemesi zor bocalamalar, verilmesi zor kararlar da o zaman basliyor.
lafi ne cok uzattim, valmont'u levent üzümcü oynuyordu, bence oynamamaliydi, oynadigi rolün hakkini veremedigini düsünüyorum. bana "neden oyuncu olmadim sanki" bile dedirtti. hatta yanimdaki hanimefendiye sordum, oyuncu olmak icin gec mi kaldim acaba diye. olamazmisim, mesela yilan gibi yerde sürün deseler sürünmezmisim. benim cok aklim yatmadi ama neyse.
tuhaf ama bu gece iyi gibiyim, gidip bir bardak cay icmeli. ah bir de unutmadan, bence sirlariniza sahip cikin, su kisacik yasamda güzel bir seyler varsa o sirlarin icindedirler.
1 Comments:
''... bence sirlariniza sahip cikin, su kisacik yasamda güzel bir seyler varsa o sirlarin icindedirler.''
Ne guzel soylemissiniz. Uyarilara kulak vermek gerek. Nerde, ne zaman cikacaklari belli olmaz.Cokca da ise yararlar ustelik!
Post a Comment
<< Home