Saturday, April 28, 2007

geceyarisi

artik herkesin kendisine su soruyu sormasi gerekiyor. biz demokratik bir ulkede yasamak istiyor muyuz, istemiyor muyuz.

ordunun türk demokrasisi uzerindeki gorunmez elinin gorunur oldugu tarihi aciklamalardan birisini duyduk. bu aciklama bize bir kez daha türkiyede ordunun diledigi zaman diledigi aciklamayi yapmakta beis gormeyen, toplumsal ve siyasal hayata gerekli gordugunde mudahale etmekten geri durmayan bir kurum oldugunu gosterdi.

demokratik rejimlerde, toplumsal ve siyasal konularda ordular sessizdir, dilsizdir. genelkurmayin dun geceki aciklamasiyla birlikte türk silahli kuvvetleri bir kez daha siyasal yasama bir muhtirayla müdahale etti ve secim surecini bana gore hayli gerginlestirdi.

artik ordunun aciklamalarini, bildirilerini, muhtiralarini bu toplumda sessizce kabullenmek yerine yuksek sesle tartismali ve demokrasi karsiti her mudahaleyi kesin cizgilerle reddetmeliyiz. yoksa boyle geceyarisi aciklamalarinin yaninda durarak, kabullenerek, normallestirerek, sessiz kalinarak bir yere varilmaz, varilacak yer de demokrasi olmaz.

14 Comments:

Anonymous Anonymous said...

haberleri okudugumdan beri bende bu konuyu dusunuyorum... Her ne kadar iktidardaki siyasi partiyi ve onerilen cumhurbaskani adayini bir turlu icime sindirememis olsamda ordunun bu gibi cikislari beni de endiselendirmeye basladi... AG'ul esinin basortusu beni cidden ilgilendirmiyor cunku bir insanin kisisel yasam tercihlerine saygi duymaktan yanayim, basortulu yada farkli bir giyim tarzi bizi bu kadar tedirgin etmemeli.. "Basortulu birisinin de beni temsil etmesini istemiyorum" diyen bir mantigi da anlayamiyorum, bu tipki beyaz bir amerikalinin herhangi bir zenciye uyguladigi irkcilik gibi.. Siyaset egitimi aliyorum ve simdiye kadar turlu dusunce farkliliklarina arastirma konularimda yer verdim.. Avrupa'da gay liderler vardir ama hic kimse cikipta "ben gay birisinin beni temsil etmesini istemiyorum" diyemez, Amerika'da kizi lezbiyen olan baskan yardimcisi olmustur(ki Amerika'nin buyuk cogunlugunun koyu dindar oldugunu dusunursek tepki cekmesi gereken bir durumdur ama kimse bu noktaya odaklanmamistir) Su anda da zenci bir cumhurbaskani adaylik icin hazirlaniyor... dini konulara gelince, diyelim ki cumhurbaskani adayimiz hristiyan ve kizi rahibe, cenesi de dahil olmak uzere heryeri ortulu, siyah carsafin icinde, bu o kisinin tercihiyse ve kendini bu sekilde mutlu hissediyorsa nasil olurda biz cikip bu durumu elestirme hakkini kendimizde bulabiliriz ki.. Bu dusuncelerim benim herhangi bir dine yakinligimdan yada uzakligimdan degil, her inanca olan saygimdan kaynaklaniyor..

Benim elestirdirdigim asil mesele ise iktidarin uluslararasi duzeyde takindigi pasif siyaset anlayisi, AB uyum sureci adi altinda teroristlere ve onlari destekledigi gun gibi acik olan siyasi partiye tanidigi musamahalar, RTE'in yaptigi bazi talihsiz aciklamalar(bir lidere yakismayacak ters cikislar) vs.. bu liste bu sekilde uzar gider.. Diger bir konuda muhalefet partisi olmanin sadece iktidari elestirmek oldugunu dusunen, gerekli noktalarda ilimli yaklasimlardan uzak olan partinin takindigi tutum--ortami gerginlestirmekten baska bir ise yaramiyor maalesef-- herkes bireysel amaclar pesinde kosuyor, hic kimse cikipta ulkenin butunlugunu korumak, karmasayi engellemek adina bir caba icinde degil... Farkliliklar, degisik dusunceler guzeldir, bizi biz yapanda budur.. Ben hickimseyi savunmuyorum ancak begensekte begenmesekte bu ulkenin basbakanina saygi gostermek ihtiyaci icinde hissediyorum kendimi..kim olursa olsun.. cunku henuz biz icimizde O insana ve tasidigi makama saygi gosteremezken uluslarasi duzeyde itibar gormeyi beklemek cok anlamsiz geliyor. Her muhtira ve ihtilal soylentileri(gerceklessede, gerceklesmesede) ulkemizi 50 yil geriye tasiyacaktir, umarim bunun bilincindedir herkes..

Tam anlamiyla herkesin icine sinen bir siyasi parti yada lider'in varligi imkansiz gibi birsey-- zaten farkli siyasi partilerin olmasinin da nedeni bu-- ancak ilimli bir ortam, hosgorulu yaklasimlar ve saygi ortaminda gerceklesecek fikir alisverisleri imkansiz degil...

cok uzun yazdim.. umarim ifadelerim kisisel anlasilmaz... bende herkes gibi ulkem icin en iyisini diliyor ve istiyorum...

12:10 AM  
Anonymous Anonymous said...

Herkesin kendisine aynı zamanda şu soruları da sorması gerekmiyor mu?

Cumhurbaşkanlığı tarafsız mı taraflı mı bir mevkiidir ya Meclis Başkanlığı? Yüzde 25 ile iktidar partisi olan bir parti Cumhurbaşkanlığı seçimlerini adil, tarafsız ve demokratik bir biçimde yürütebilmiş midir? Sıkma baş türban ideolojik bir simge midir yoksa kişisel bir tercih midir? Bir Anayasa’nın demokratik rejimin esası olduğunu düşünüyorsak eğer, bu Anayasa yazboz tahtasına çevrilip pazarlık konusu edilebilir mi? Ordu’nun konumu Anayasa’ya nasıl yerleştirilmiştir ve değiştirilirse ileride bize ne getirir ve ne götürür?

1980 askeri darbesinde ergen yaşında olan biri olarak Ordu’nun ‘bildirisini’ tabii ki de tasvip etmiyorum ancak Cumhurbaşkanlığı konumunun tarafsız bir mevkii olduğunu düşünüyorum. Babaannesi başörtülü biri olarak, sıkma baş türbanın kişisel bir tercih değil açık ve seçik bir ideolojik simge olduğunu düşünüyorum. ‘Ilımlı İslam’ diye bir anlayışın cazip bir paket halinde halka sunulduğunu ve benimsetilmeye çalışıldığını düşünüyorum. Hiçbir dini ılımlı olarak tanımlayamazsınız.

Türkiye dışında Laikliği benimseyen devlet sayısı bir elin parmakları kadardır ve şüphesiz ki her devletin laikliği yorumlayışı tamamıyla farklıdır. Laiklik bizim Anayasa’mızın değişmeyen ilk 3 maddesinin dahilindedir. Bu laik ülkelerden bir tanesi 200 küsur yıldan beri halkların devrimi ile şekillenen Fransa’dır. Bugün Fransa’da belki lezbiyen ya da zenci bir Cumhurbaşkanı seçilebilir ancak başörtülü bir adayın seçilebileceğini düşünebilir miyiz? Ben düşünmüyorum, zira Fransa da okullara türban ile girilmesini engellemektedir.

“Atatürk’ün ülkemizi muassır devletler seviyesine çıkarmak” hedefini dile getiren bu İktidar’ın samimiyetine ne kadar inanıyorsunuz? Politikada samimiyet tabii ki olmaz ama yüzde 25 ile İktidar’a konumlanan bir partinin uzlaşmadan, direterek Cumhurbaşkanı seçmesini de düşünmenizi isterim. Bu partiye oy verdiniz ya da vermediniz beni hiç ilgilendirmez, beni bu İktidar partisinin oy vermeyen diğer yüzdelere ne kadar demokratik bir anlayış ile yaklaştığı ilgilendirir. Siz bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde İktidar partisinin diktavari tutumları ile tüm halkın isteklerini göz önünde bulundurduklarını düşünebilir misiniz? Evet, bu ülkede Anayasa Mahkemesi var, ama işi kriz noktasına getirip sonra da “Bu ülkenin gerginliğe ihtiyacı yok” diye Amerikanvari bir propaganda stili geliştirip, bu sorumluluğu başkasına atmak demokratik midir, gerginliği yaratan kendileri iken bu yaklaşım sizce adil midir? Ordunun açıklamalarına sessiz kalmamak lazım ama, aynı zamanda diktalaşmaya giden bir İktidar’a da sessiz kalmamak lazım. Oy vermekle ses vermiş olunmuyor ne yazık ki.

‘Bu ülkede Cumhurbaşkanının dindar olması gerekir’ diye bir söylemi ben kabul edemiyorum. Dediğim gibi, bu mevkii tarafsız bir mevkiidir. “İslam-Laik” taraflaşmasına karşı “Demokratik”lik propagandası yapılınca dikkatlerin hemen dağılması üzerinde de düşünülmelidir. Anayasa’da laik ve demokratik kelimelerinin yan yana kullanıldığını hatırlatmak isterim. Din, Allah ile kul arasında olmalıdır, kimse beni türban takmadığım için dinsiz olarak tanımlayamaz, kimse de karşısındakini başörtülü diye dinci olarak tanımlayamaz. Ama türbanı ideolojik bir simge haline getiren de bugünkü demokratik rejimdir.

Biraz gerilelim bence, bu ülkenin gerilmeye ihtiyacı yok diye uyutulmayalım. Ordunun bu safhaya gelmesinin sorumluluğunu İktidar ve Muhalefet partileri ile paylaşalım. Apolitik gençlik yaratıldı söylemleri ile pasifleşmeyelim. Bu ülkeye değişim gerekiyor, doğru, ama değişim için olayları da her açıdan ‘demokratik’ bir biçimde değerlendirmek de gerekmiyor mu? İster ‘Milliyetçi’ ister ‘Faşist’ deyin umurumda değil, ama demokratiklik isteyen insanlar olarak biraz da bu ülkeyi ve insanlarını sevmek ve buna da yürekten inanmak gerek, umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir.

4:51 AM  
Anonymous Anonymous said...

hadi bakalım bir uzun yazı da benden.bu yazı 'öyle değil böyledir demek değil,sadece bu da benim fikrim' demek içindir.bu son olaylar karşısında kabaca toparlanacak olursa iki kutup gelişti.demokrasi gidiyor diyenler.cumhuriyet gidiyor diyenler.bu iki taraf bu söylemleri çerçevesinde muhtırayı iyi veya kötü olarak değerlendiriyor.çok garip bir şey.herkes kendi görüşünü özgürce dile getirsin mi dendiğinde pek çok kişinin içinden evet demek gelse de öyle olmuyor.kimisi cumurbaşkanının görüşlerinin bize uygun olmaması onun cumhurbaşkanı olmasına engel olamaz diyor.kimisi ümmetçi zihniyetten bir adam nasıl ulusbaşkanı olur diyor.ama bunun yanında genelkurmay başkanı kendi söylemini söylememeli diyor.tabii bu söylem kişisel olsaydı bu kadar tepki almazdı ama militer bir kurum olunca tüm tüyler diken diken oluyor.şimdi bu açıklama bir söylem midir yoksa ultimaton mudur.bu ayrım önemli tabii.
bir de korunmaya çalışılan şey önemli.demokrasi.demokrasi korunması gereken bir kurum mudur.totaliter bir sistemden farkı nedir.onu değerli kılan şey nedir.her sistemin içindekiler ve dışındakiler vardır ve demokrasi denilen yönetim biçimlerinin de dışladığı kesimler vardır.denilen eşitlik var mıdır.çoğunluğa göre iyi demek iyi demek midir ve korunması da illa şart bir şey midir.demokrasi kağıt üzerindeki tanımını icraa edebilen bir şey midir.bitmiş bir şeyin olmadığı her şeyin bir bobine sarılması misali tekrar tekrar üst üste sarıldığı bir yapıda dendiği gibi aynısını kurmak için yıkarız.bu yüzden de yıkmaktan korkmak gerekir mi.korkmak gerekir tabii ki de.beyhude bir şey olabilir bu korku.yıkımın engellenebilir bir şey olmaması yanında gerekli bile olduğunu düşünebilirim ama yine de fazla uçmuş da olabilirim.üzerine düşünmek gerek.yıkımın belli bir anlayıştaki kişler,partiler veya kurum tarafından gelmesi farklı mıdır.iktidar partisinin cumhuriyeti yıkması ile ona bağlı olan kurumun demokrasiyi yıkması birbirinden farklı mıdır.ayrıca bir sistemin dişlisi olarak nitelendirilen bir yapının eylemleri kesin tanımlı mıdır.dişlilerin görevlerinin kesinliği mekanik bir şeyde tanımlıdır.organik,devinimli bir yapıda dişli şunu yapar bunu yapmaz demek zordur gibi geliyor bana.orduların sessiz olduğu tanımı çok kesin değil mi.aynı şekilde demokrasi tanımı da kesinlik taşıyabilir mi.örnek gösterilen batı demokrasisi ,ki batı içinde bile bir sürü demokrasi temsili var, bir şablon olabilir mi ve her yerde bu şablon uygulanabilir mi.tek bir doğru cevap yoktur.militer bir söylemi onaylamak değil tabii amaç ama yaşanılanların çok da engellenebilir bir şey olmadığıdır söylemek istediğim.bobin sarılmaya devam edecektir.doğaldır.

12:25 PM  
Blogger Melmoth said...

salincakta iki kisi : artik simgeler üzerinden, yüzeyde görünenler üzerinden yapilan ve toplumu kutuplasmaya goturecek bir kavganin anlamsizligini vurgulaman cok önemli. ben de ayni dusuncedeyim.

ülkede dogru duzgun bir muhalefet olmayisini belirtisin, iktidarin dis politika hatta ic politikada en hafif deyisle talihsiz aciklamarini ekleyisin de önemliydi. ben de AKP iktidarinda sorunlu pek cok durum goruyorum ancak su icinde bulundugumuz durum cok farkli bir baglam ve maalesef cogu kisi bunlari birbirine karistiriyor.

son olarak da acik acik darbe soylentilerini, muhtiralari reddettigini belirtiyorsun ki bu bence icinde bulundugumuz durumda söylenmesi gereken en önemli sey.

duyarli ve ayrintili yorumun icin tesekkur ederim.

Obs : Cumhurbaskanligi secim sürecini AKP nin iyi sürdügünü dusunmuyorum, adayin gec aciklanmasi, adayin dusuncelerini halkla paylasacak bir sureye imkan kalmayisi. bunlar cogu kisinin uzerinde birlestigi sikintili ve sorunlu durumlar. bunun yaninda AKP Abdullah Gül ü aday olarak gösterirken bunun toplumda yukselen gerilimi devam ettirecegini dusunmesi gerekiyordu ama etmedi. daha bunun gibi pekcok AKP elestirisi yapabilirim ama konu bu degil ki. bu postta benim vurguladigim bambaska bir sey.

yalniz artik su ideolojik simge korkularini artik atlatalim, yoksa bu kavga toplumu saflara ayirmaktan ve nihayetinde ic savasa goturmekten baska bir sey yapmaz. lütfen artik yillardan beri tekrar edilen bu simge kavgasini kapatalim.

yazinda her sey var ama nedense ordunun siyasal yasamin disinda kalmasinin gerekliligini vurguladigin bir cumle yok. hatta oy vermekle ses verilmis olmuyor gibi cumlelerle orduya 'sessizce' arka cikan yazini endise verici buldum.

bir rejim halkini korkutarak, ic ve dis tehlikeleri pompalayarak degil cözümleri evrensel hukuk degerlerinde ve demokrasi icinde arayarak ülkede huzuru, barisi ve güvenligi saglayabilir.

5:07 PM  
Blogger Melmoth said...

anonymous: anayasamizda ordunun gorevleri tanimlanmistir. gecen gece ordu yaptigi aciklamayla siyasal hayata mudahale etti ve acikca kendi yetkisini asmis oldu. simdi biz hukuka ve demokratik sürece inaniyorsak bu aciklama kabul edebilecegimiz bir sey degil. bu yazida da altini cizdigim konu budur.

sorunuza cevaben, evet ordular demokratik rejimlerde sessizdir, hatta otoriter rejimlerde de sessizdir. sadece otoriter rejimlerde, demokratik rejimlerden farkli olarak ordu kendi harcamalarini yapmak konusunda özerktir. kendisine taninan bu özerklik neticesinde de toplumsal -siyasal konularda sessiz kalir.

türkiye'de ordunun bazi yasal ve fiili olmak üzere ciddi bir ayricaligi vardir ve biz bu ayricaligin nasil bir ayricalik oldugunu gecen gece bir kez daha gormus olduk.

demokrasinin sorunlari oldugu konusunda hemfikirim ama su anda mevcut yönetim bicimleri arasinda daha iyisi oldugunu dusunmuyorum.

bir kez daha zaman ayirip, ayrintili yorumlar yazdiginiz icin hepinize tesekkurler.

5:34 PM  
Blogger daphnevega said...

Sevgili melmoth,
Durum şu an bence daha önceki silahlı kuvvet müdahalelerinden oldukça farklı. Ve "canının istediği gibi" "her şeye" karışan bir kurum olmadığını da aslında biliyoruz. Durum demokrasinin gereği değildir. Durum, demokrasiyi değiştirmek istediğini yüzlerce kez beyaz etmekten geri durmamış bir grubun siyasal yükselişine karşı, bulundukları yeri babalarının eviymiş gibi kullanmalarını engellemek için bir uyarıdır. Asla savunmuyorum. Asla ve asla silahlı kuvvet müdahalesini istemem, aklı olan, en azından 80 darbesini eni konu bilen biri bunu mümkün değil isteyemez. Yalnız, şu bakımdan bakmanı rica edeceğim. Herkes devamlı mitingler yapıyor, asla daha önce halkın böylesine karşı durduğu bir cumhurbaşkanlığı seçimi olmamıştı. Süleyman Demirel'e karşı kimse yok muydu, Özal'a karşı kimse yok muydu? Tabii ki vardı. Peki neden olay bu hali almamıştı? Bunu kendimize sormalıyız. Neden istemiyor bu kadar kişi bu insanları? Muhtıra demokrasiye ters düşer, bu kesin fakat zaten ortada demokratik bir durum yok, olan demokrasi de gün be gün tüketiliyor.

Ne Mutlu Türküm Diyene! ifadesinin benimsenmemesi şu anlama gelir: Bu kişiler kendilerini Türk'ten önce Müslüman tanımlarlar. Evet bence de bu ayrımlar güzel değil, evet çağdışı ama biz burada yaşıyoruz, bu insanlar tarafınan yönetiliyoruz. Milli Görüşçü bir kişi, bu ülkede yaşayan bir Ermeni'yi asla ve asla bir Arabistan'da yaşayan bir Arap'a tercih etmeyecektir, Türkiye'de yaşamasına rağmen! Türk'üm diyebilmesine rağmen! Hatta ve hatta beni bile tercih etmeyecektir! Ümmetçiliği Türk'lüğün üzerinde tutan biri gerçekten de Türkiye'nin başında olmalı mıdır? Yüzde 25 oy almasının bedeli bu mu olmalıdır? Tamam belki halktan birinin Müslüman kimliğini, vatandaş kimliğinin üzerinde tutuyor olması gözümüze tehlikeli görünmeyebilir. Ama devletten, hatta ve hatta cumhurbaşkanlığı makamından birinin bunu böyle algılaması kadar tehlikeli ne olabilir? Biliyorum ki sen bu hükümetin laikliğe herhangi bir tehdit oluştumadığına inanıyorsun ama bunu öyle görmeyen o kadar çok ki.. Silahlı kuvvetler de eminim ki sadece "canları istediği" için ya da "onlara benzemedikleri" için koymamışlardır bu tepkiyi.. Tekrar söylüyorum asla ve asla istediğim şekilde bir çözüm değildir, bu insanlara ne kadar yürekten karşı olduğumu biliyorsun, darbe gibi bir ihtimale de o kadar karşıyım. Ama karşı karşıya olduğumuz durum da gerçekten de azımsanacak bir durum değildir. Keşke keşke öyle olabilseydi ama değildir.

Aslında sana bir e-mail atmak için gelmiştim buraya, adresine bakmak için. Seni bilip, takip ettiğim için daha detaylı şekilde konuşmak istemiştim, bir comment cevabından öte.. Bu yazını görünce bir comment bırakayım istedim. Sevgiler.

12:56 AM  
Anonymous Anonymous said...

Melmoth, düşüncelerimi bu kadar açık ve net yazmama rağmen anlamaman beni çok şaşırttı : “1980 askeri darbesinde ergen yaşında olan biri olarak Ordu’nun ‘bildirisini’ tabii ki de tasvip etmiyorum ancak Cumhurbaşkanlığı konumunun tarafsız bir mevkii olduğunu düşünüyorum.”

“Oy vermekle ses vermiş olunmuyor ne yazık ki” cümlesinin Ordu ile olan bağını anlayamadım. Bu ülkenin Sivil Toplum örgütlerini, üniversitelerini, sendikalarını, çeşitli derneklerini göz ardı edip otomatik olarak Ordu’ya kanalize olman beni hayrete düşürdü. Yazdığın post Ordu ve demokrasi ile ilgili ve benim yazdıklarım, demokrasinin ordu-darbe açılarından öte boyutlarının da ele alınabileceğinin vurgusudur. ‘Yazımda herşey olabilir ama nedense ordunun siyasal yaşamın dışında kalma gerekliliğinin vurguladığım bir cümle olmayabilir”, olmalı mıydı? Bu konunun birçok yönü var ve komente açık bir blogda yorumcu da konuyu istediği yönleriyle yazabilir öyle değil mi, bu da ‘demokratik’ yaklaşım dahilinde değil midir? Yoksa bu blogda yazılan her yorum bir hocanın sınav kağıdını değerlendirdiği aşamalardan mı geçmektedir?

Ayrıca, ideolojik simgelerden korkulduğuna dair en ufak bir ifade bulamadım ben yazımda. Bunun bir korku değil gerçek olduğunu düşünüyorum. Ordunun tarafsızlığını beklerken Hükümetin de tarafsızlığını beklemek bir vatandaşın en doğal hakkı değil midir?

Bugün yaşanılan bu gerilim ileride yaşanacak olan çok daha büyük ve vahim bir gerilimi önleyebilecek bir atılım olamaz mı? “İdeolojik simgelerden korkma” ile “barış, huzur, güvenlik” kaygıları terazinin aynı kefelerindedir diye düşünüyorum ve bir ifadenin diğerinden pek farklı olduğunu düşünmüyorum.

Tarihe genel bakıldığında Batı’da devrimlerin halk, Doğu’da ise liderler tarafından yapıldığı dikkat çeker. “Muassır devletler seviyesine çıkmak” için halkın korkularını da gerilimlerini de cesaret ile kucaklaması gerekir diye düşünüyorum.

Ben de zaman ayırıp ayrıntılı cevaplar yazdığın için sana teşekkür ederim.

1:11 AM  
Anonymous Anonymous said...

"ideolojik simge" olarak adlandirilan basortusunun bu sekilde degerlendirilmesini anlayamiyorum, daha dogrusu anlamak istemiyorum ve bu yuzden de su anda tartisilan konu olan ordu mudahelesinden ziyade donup dolasip bu noktaya takiliyorum...

benim bildigim basortusu bir inanc bicimi, islamiyetin emirlerinden birisi olarak kabul edenler boyle bir giyim tarzini seciyorlar.. Benim cok uzak oldugum, kendimi o sekilde hayal dahi edemedigim giyim bicimini kabullenmek ancak guclu bir inancla olabilir dusuncesindeyim.. Yoksa hic kimse, aylik maas baglasaniz bile gencligini o sekilde ortmeyi ve toplumdan dislanmayi kabullenemez... Cok abes tabirle sikmabas olarak adlandirilan basortusu tartismalarina, basortulu genc kizlarin kamu alanlarindan sanki bir dusmanmis yada vatan hainiymis gibi dislanmasina karsiyim ve bu nedenden oturu ulkemde ki universitelere alınmayan genc kizlara haksızlık edildigini dusunuyorum.
Insanların basinda ki ortuyu cikartabilir, onlari peruk takmaya zorlayabilir ancak fikirlerini ele geciremezsiniz. Universitelerde okuyan erkek öğrencileri dusunun.. Onlarin ideolojileri yok mu, inanclari yok mu, o ogrencilerin icinde cok uc noktada koyu dindar olanlar yok mu?

Varsin Fransa laik oldugunu iddia etsin, demokratiklikten bahsetsin, insan haklarini savunsun dursun, sonra da basortusunu yasaklasin. O zaman Fransa yapiyor diye hemen aynisini bizimde yapmamiz gerekiyor. Ne de olsa laik bir ulke orasi oyle degil mi? Ancak yeryuzunde tek bir dogrunun oldugunu dusunmek, farkli kulturlere ve farkli inanclara adapte edilebilecek sistemleri secmek yerine koru korune "avrupa yapiyorsa en dogrusunu onlar bilir" mantigini savunmak cok ilginc..

Artik laiklik tartismalari basortusuyle birlikte aniliyor.. Ankara'da ki eylemde olmayi isterdim ancak benim orada olma isteme amacim asla basortusune yada ozgurluklere olan karsitligimdan degil, su anki iktidara olan tepkimi belirtmek icin olurdu. Son zamanlarda bir ilimli islam soylentisi aldi basini gidiyor cunku bir coklari bu soylentilerin radikal islam'a kayacagindan endise ediyor. Ancak bu durumun somurusunu basortusuyle yapmak istemek, yillardir sadece inandiklari icin basini ortmeyi secen kadinlarin duygularini incitmek ve onlari biraz daha toplumdan dislamak ne kadar adil sizce?

Diger ilginc bir konu da, ki bence bir coklarimizin hep ihmal etmeyi tercih ettigi konu, hem sag hemde sol goruslerde dini ve siyaseti kullananlarin oldugu. Emin Colasan'in 19 nisan tarihli yazisina bir bakmanizi tavsiye ederim, kose yazisinin basligi su sekilde; "Camilere bayrak asilacak mi?" Simdi boyle bir tartismayi baslatmanin anlami nedir? O camiler T.C. topraklari uzerinde yer aliyorsa zaten bizim bayragimizin altindadir. Daha da onemlisi camiler kamu alani degildir, camiler siyasetten uzak tutulmasi gereken ibadet yerleridir. Bayrak asilsa cok guzel olur, neden olmasin ancak kamuya ait olmayan bir yerde bayrak asilmiyor diye kimseyi elestiremezsiniz. hem dine siyaset karistirmayin diyip hemde siyaseti dine karistirmak demek degilmidir bu? Yeryuzunde hic bir kilisede bayrak dalgalanmaz cunku ibadethaneler siyasetten bagimsiz kurumlar olarak dusunulur, simdi boyle bir dayatmayla ortami gerginlestirmenin anlami nedir? Baska bir ornekte cok yakin bir arkadasimdan duydugum ve inanmakta zorlandigim baska bir olay; askeri okullara giris mulakatinda annesi basortulu olanlara yapilan haksiz muamele..

Oncelikle pkk'yi destekleyen sozde partinin kurumlarina bir gidilip bakilsin acaba hangi ulkenin bayragi asilmis, ondan sonra camilerde bayrak bulunmasi konusu tartisilsin.. Basortusu konusunda bas bas bagiran, bir parca esarbi rejime karsi tehdit unsuru olarak gorenler; lutfen bunun ulkemizi kutuplasmalara tasimak disinda hic bir pozitif etkisi olmadigini dusunun bir kez olsun.. Gormezden geldigimiz gercek su anda odaklanmamiz gereken cok daha onemli sorunlar oldugu gercegidir... Hala yurt disinda ki bir cok okulda haritalar ulkemizin bir kismini kurdistan olarak gosteriyor.. Ermeni soykirimi meselesi bizim kontrolumuzden cikti... AB ilginc dayatmalarda bulunuyor.. Sinirimiz olan komsu ulke Irak cok gergin durumda ve ABD'nin oradan cekilecegi soylentileri su anda konusulmaya baslandi... Eger bu gerceklesirse olabilecekleri, hatta olabilecek olaylarin ulkemize yansimalarini dusunun..

sirf AB istiyor diye PKK'nin destekcisi parti uyelerine 54 makamda belediye baskanligi koltugu sansini tanimamiz, terorist cenazelerine, bir TURK askerini sehit eden teroristin cenazesine kamuya, daha dogrusu belediyeye ait bir arac tahsis eden ulkemde bu gibi insanlar tehdit olarak gorulmezken basortulu bayanlarin ocu gibi kamudan dislanmasi ve kamu hizmetlerinden mahrum edilmeye calisilmasi ironik degil de nedir sizce? Gercek tehdit kimdir? Bir terorist bile kamu hizmetlerinden yararlanabilirken, basortulu bir bayan ATA'yi anma toreninde CHP il baskanliginda gorevli bir kadin tarafindan bustun yanindan uzaklastirilmistir, sebebide Ataturk bustu kamu alaniymis... Yani basortulu birisinin Ata'miza saygi gosterme hakki yok.. Bravo bize, bravo dogrusu...

Benim iktidar partisinden kaynaklanan memnuniyetsizligimin nedenleri saymakla bitmez... Cumhurbaskani adayinin gecmisinin farkindayim, insanlarin degisebilecegine inaniyorum ANCAK tedbirin elden birakilmamasi gerektigini de biliyorum... Ordu benim icin ozel bir yerde, cok saglam, duzenli ve saygin bir konumu var iste bu yuzden bu konumunu kaybetmesini istemiyorum... Her politik soylemin icinde yer alan bir ordu anlayisini da kabul etmem mumkun degil.. Evet olaylar istemedigmiz bir hal aldi, cumhurbaskani adayini belirleme sureci halki yok sayarcasina, sanki bir grubun elinde ki bir guc-ne istersek yapariz mantigiyla yurutuldu, ancak halkta gereken tepkiyi gosterdi ve gostermeye de devam ediyor.. Muhalefet partisinin gorevi iktidari elestirmektir, yani ordunun su anda yaptigi gorevdir, sonucta eger elestirilmesi gereken bir durum varsa orduya bu firsati veren yalnizca iktidar degil ayni zamanda gorevini layigiyla yerine getiremeyn muhalefet grubudur. Muhalefet liderleri ulkeyi kutuplasmaya tasimadan alternatif cozum onerileriyle, her yapilan seyi koru korune elestirmek yerine elestirdiklerinin yerine koymak icin yapici ve alternatif cozum onerileriyle kendilerini gostermelidirler, demokraside varolan muhalefetin gercek gorevi budur, ancak su anda bu partiler sadece Ankara ve Istanbul'da yapilan yuruyusleri, kisacasi halkin iradesini ve kendini ifade etme bicimini kendi cikarlari icin kullanmanin otesinde bir yaklasim ortaya koyamiyorlar... Ustune ustluk basortusunude buna malzeme ediyorlar ki bu bence en buyuk zaaflari..

burada yazilan tum yorumlara, farkli yaklasimlara saygi duyuyorum cunku hepimizin birlestigi tek bir ortak nookta var, o da ulkemizin ve siyasetin bir an once bu karmasa ortamindan uzaklasip dogru meselelere odaklanmasi... iyi haftalar
-banu

9:25 AM  
Blogger Melmoth said...

Ayse,

tahmin ediyorum darbenin iyisinin kotusunun olmayacagi konusunda birlesiyoruz.

daha önce de soyledigim gibi ben AKP nin dine dayali bir devlet kurma niyetinde ve arayisinda oldugunu dusunmuyorum. AKP yi turdes bir yapi olarak gormemek gerektigine inaniyor, AKP nin icinde eski milli gorus cizgisini devam ettiren kisilerin oldugunu da kabul ediyorum. bunlarin uygulamalarini da cesitli belediyelerde goruyoruz zaten. buna karsin, AKP nin üst kademesinin halen milli gorus cizgisinde ilerledigini dusunmuyorum ben.

Tabii bir de AKP nin siyasi cizgisine yön veren muhafazakar is adamlarinin artik uluslararasi sermayeye entegre olma istegi bana bu partinin batiyla yakinlasma istegini gösteriyor. ( kitap tavsiyesi yapmaktan hic hoslanmam bu konulari konusurken ama benim gercekten faydalandigim bir kitap olan Hasan Bülent Kahraman'in AKP ve Türk sagi kitabi AKP'yi farkli yonleriyle anlama cabasinin bir ürünü oldugu icin önemlidir. sizlerle de paylasmis olayim bu kitabi boylece. )

miting konusuna gelince, neden daha önce olmadi da bu secimlerde boylesine bir kalabalik var ve tepki gosteriyor. benim icin bunun aciklamasi halkin hicbir zaman bu kadar korkutulmadigi gercegidir. bir genc kizin feryadini okudum senin komentlerinde, ' nolur bir seyler yapalim yoksa cook cook kotu seyler olacak ' diyor. nasil oluyor da bir genci boylesine korkutuyor bir devlet, gercekten üzülüyorum.

bir de ne mutlu türküm diyene konusuna deginmissin. simdi azinliklar ve devlet iliskisine girersek eger bunun sonu gelmez. ancak sunu soyliyeyim, bir ermeni kolay kolay ne mutlu türküm diyene cümlesini kurmaz. hele de türk oldugunu zinhar soylemez.

hassasiyetini acik sozlulukle buradan da paylastigin icin tesekkur ederim.

2:34 PM  
Blogger Murat Ozdemir said...

aynen katiliyorum, demokrasilerde uyariyi halk yapar

2:38 PM  
Blogger Melmoth said...

Obs : '“1980 askeri darbesinde ergen yaşında olan biri olarak Ordu’nun ‘bildirisini’ tabii ki de tasvip etmiyorum ancak Cumhurbaşkanlığı konumunun tarafsız bir mevkii olduğunu düşünüyorum.”' su cumlede ne demek istedigini beni bagisla ama anlayamadim.

cumhurbaskanligi tarafsiz bir makam olmali diyorsun, peki sen su anki cumhurbaskanimiz sezer'in tarafsiz mi oldugunu dusunuyorsun. sayet bugune kadar tarafsiz oldugunu dusunuyorsan, yaptigi son aciklamaya bakman nasil bir tarafta oldugunu görmen acisindan ikna edici olacaktir.

peki sen bu ulkede adi sivil toplum kurulusu olan her kurulusun sivil oldugunu mu dusunuyorsun, peki ya üniversite rektorlerinin topluca yaptiklari aciklamada nasil bir tarafta olduklarini da mi gormedin. bunlarin hicbirisinden haberdar degilsen ben sana dunku mitingde ülkenin en köklü üniversitesinin rektör yardimcisinin soyledigi bir sozu hatirlatayim: ' sanli ordumuzun karsisinda egiliyoruz. '

toplumsal gelismeleri biraz daha dikkatle, ayrintili ve elestirel gozlerle takip edersen, tahmin ediyorum sozcuklerim daha iyi anlasilacak.

6:59 PM  
Blogger Melmoth said...

Banu,

ne iyi ettin bazi örnekler verdin. emin colasini yillar once okumaktan vazgectigim icin bu son kepazeligini de gormemistim. yazik, cok yazik.

askeri okullara giris mulakatinda annesi basortulu olanlara yapilan
ayrimcilik da gercekten dusunulmesi gereken bir konu.

atatürk büstünden uzaklastirilan basortulu kadin örnegi de birilerinin bu ulkeyi nasil sahiplendigini, kendilerinden ibaret gorduklerini, gerektiginde de hoslarina gitmeyen kisilere hiza vermeye calistiklarini gosteriyor.

konu iyice dallanip budaklanmasin diye sadece sunu soyleyerek gecmek istiyorum ki türkiye gercekten cok guclu bir devlet gelenegine sahip, merkeziyetci, mutlakiyetci ve ceberrut yapisiyla. boyle bir yapi icinde siyasal yasamdaki partilerin o 'devlet akli' karsisinda yapacaklari zaten cok fazla bir sey yok. bu tabii bambaska bir konu ama butun bu soylediklerinle bence icice. ben de en azindan bu guclu otoriter devlet gelenegini yeri gelmisken vurgulamak istedim.

cok tesekkur ederim, önemli ornekler ve elestirel bakis acin icin.


Murat Özdemir,

tesekkurler, ülke sorunlarinin cözümünün tek yerinin meclis oldugunu duymaya ve tekrarlamaya ihtiyacimiz var.

7:59 PM  
Anonymous Anonymous said...

bütün yorumları çok geç yakamış biri olarak en başta salıncakta iki kişiye olmak üzere şunu belirtmek isterim: Türkiye amerika veya avrupa değildir. Türkiye amerika va avrupanın geçtiği evrelerden geçmemiştir. Türkiye ham bir meyvedir. Bu vesileyle lütfen amerikadaki zenci başkanlarla ve onların demokrasileriyle türkiyeyi karşılaştırmayalım. Öte yandan ey demokratik bütün blog yorumcuları sorarım sizlere demokrasiyi hazmetmeden nasıl bu kadar püriten bir demokrasi bekliyorsunuz. Demokrasinin kendileri için en güzel dayanak olabileceğini farkeden politikacılarla yönetiliyoruz (kastım sadece akp değildir). Siyaset bilimini benden çok daha iyi bilenler var burada, sizler söyleyin kendimizin eşi kabul ederek bir çok yöntemlerini kıyasladığımız batılı devletler hangi aşamalardan sonra şuan bulundukları noktaya gelmiştir ve bizler hangi noktadayız?

12:01 AM  
Blogger Melmoth said...

blue,

recep peker'in bir sozunu hatirlattiniz bana, 'zigana daginda portakal yetismez' diyordu Türkiye'de demokrasi tartismalarina.

4:50 PM  

Post a Comment

<< Home

cool hit counter