Saturday, July 25, 2009

beyaz bir gece

2005 senesinde bir temmuz akşamı, rumeli hisarında enrico macias'ı dinlemiştim. neşeliydim, neredeyse tüm şarkılara sevinçle eşlik ettim. üzerimde beyaz gömleğim, bembeyaz bir geceyi, gönlüm hoş, biraz hülyalı, biraz sarhoş geçirdim.

böyle bir temmuz gecesi istiyorum şimdi, gizli bir emir çıksın, bir kez olsun, gece bana teslim olsun. bir dans başlasın, bildiklerimle bilmediklerim, gördüklerimle görmediklerim, duyduklarımla duymadıklarım birbirine karışşın. bütün bir gece, büyülü bir gülümseyişle damgalansın. dinsin titrek çığlıklar, başlasın mutluluk şarkıları. hiç bitmese ya bu dans, yakmasınlar ışıkları, olmaz mı.

5 Comments:

Anonymous Anonymous said...

bir süredir genel olarak bir şey yazmak istemiyor canım.bazen başlıyorum devamını getiremiyorum sıkılıyorum.kendi blogumu kapattım yakın zamanda.garip gelmedi değil.ama nedir yani sosyologların incelediği gibi sanal ortamdaki ikinci benliğimiz mi bu blogtaki benliğimiz,ki kapatınca garipseyeceğiz.bir sürü ben mi var aslında.toplum içindeki,anonim olarak yazdığımız,sevdiklerimizin bildiği,kendimizle baş başa kaldığımızdaki benlerden mi oluşuyor insan.katman katman mı aslında.bir de zaman içinde oluşan katmanları mı var benliğin.yıllar içinde eklenen eksilenler.pek çok uzamda katmanlardan oluşan benlikler.kimlik mi demek daha doğru olur benlik dediğime.bu durumda insanın değişmeyen bir özünden bahsetmek gerekir mi.böyle bir şey var mı.bir de insanın gerçek benliğini tanımlayamayacağı kadar yüzeysel bir gerçeklikte yaşanmıyor mu.geçenlerde bir arkadaşımla ki on sekiz yaşından bu yana beraber büyüdüğümüz söylenebilir onunla.nasıl oldu da böyle oldu dedik birbirimize.ne oldu dersek.hayat güzel,kimse mutlu olmayan insanları çok da istemiyor falan filan.ben de devamlı mutlu olan insanların devamlı mutlu olmak için ne bulduğunu merak ediyorum.huzurlu bir mizaç,var olandan memnun bir mizaç,yeni bir şey aramak arzusundan yani yaratmaktan eksik bir mizaç da bana yavan geliyor.yavan dediğim için samimiyetle özür diliyorum tüm devamlı mutlu olabilen insanlardan ve onlarla mutlu olabilen insanlardan.gerçekten.sadece bu benim fikrim.ama zaten mesele hayatı sevmek ya da sevmemek değil gibi.neyse.ne olduya geri dönersek.ne umduk ne bulduk dedik.güzel yaşamışız yaşamaktayız aslında zevk de alıyoruz çoğunlukla ya da belki de kimi zaman.ama bir şey adsız,kokusuz,cisimsiz bir şey eksik gibi geliyor eksik değil de henüz elde edilmemiş gibi geliyor ki bir şekilde huzuru yakalayamamışız gibi.kadınların saatlerce durmaksızın konuşabilme becerisi ile konuştuğumuzda dedik ki birbirimize sonunda usanmışlıkla belki de neysen osun boş veeer.neysen osun.peki kim o.bunu bulabilirsek rahatlayacak mıyız acaba.huzursuzluğun çok da kötü bir şey olduğunu da sanmıyorum ama yine de kabul edelim etmeyelim herkesin cennetinin adı huzur bir bakıma.ve de bir şekilde doğru,neysem oyumu anladığım kadarı ile kabul ettikçe bir miktar rahatladığımı hissediyorum hayatta.bir şekilde kabullenme,vazgeçme,akıntıda sürüklenme değil ama neysen osun dedikçe kendini ve yaşamdaki bazı olgularla uyumsuzluğumu kabul ettikçe ve aslında özgürlük hissinin insanın her türlü imkanının bulunduğunu varsayması olduğu gibi garip bir rahatlama geldi.gençliğin son demleri otuzlar değildir umarım,otuzlara yeni girdiğim şu zamanlarda eski arzularımın,beklentilerimin kaçının aslında bana ait olduğunu anlamaya çalışıyorum galiba.herhangi bir yaşam formatına maruz kalmak yerine kendime ait bir yaşamı oluşturmak isterdim.kendine ait bir yaşam çok da ulvi gözükmesin.bildiğin düz anlamı ile;dilediğim gibi yaşamak.kimilerine göre kafası dağınık,istikrarsız,hırssız,ne istediğini bilmeyen bir insan gibi gözükmek mümkün ki öyle olduğum da söylenebilir ama hayattaki en zor sorulardan birisi ne istediğini bilmek demiş biri ki öyle değil mi.yine de istikrarszılık,tembellik,hırssızlık başkalarının koyduğu normların dışında olmanın terimleri olduğuna göre çok da önemli mi.önemli olduğu noktalar oluyor elbette o kadar da uyumsuzlukla barışabilmiş birisi de değilim.farkındalık evet ama tam olarak neresindeyim.ne dersem diyeyim yetiştirildiğim orta direğin güzide bir bireyiyim.kanıma işlemiş bazı şeyler yok değil değil.ama yine de armoniden yoksun olmak çok hüzün verici olmamalı insan için.armoni çok da iyi bir şey mi ki.aklıma bir reklam sloganı geldi.parfüm reklamı.harmony is overrated.ama bir yandan da asıl yaşam biraz overrated mi.rahat olmak lazım hayatta.çok da önemli bir şey mi hayat diye düşünüyor insan.yaşamda olmak ya da yok olmak ikisi de belli bir önem atfetmek ona. eszter'in yasami marai'nin yaşamı ikisi de.çok yazdım.kendimden çok da memnun bir insanmışım gibi kendi algılayışımı yazdım bir sürü.silmek istersem.siler misin siler misin dersem.

12:57 AM  
Blogger Melmoth said...

yasami anlamli kilmaya calisiyorum, kendimle daha cok ugrasarak, kendime sordugum sorulari cogaltarak, bu mücadeleyi daha cetin bir hale getiriyorum. belki de sirf bu yüzden kendimle ve zamanla girdigim mücadelenin siddetini daha cok hissettigimden artik gencligin son demleridir diyorum.

bütün sorular, bütün cevaplar ki bunlar hicbir zaman yepyeni seyler degildir, kendime ait bir yasam olusturmak adinadir. sorular ve cevaplar, yapilan tespitler ve cikarimlar hep tekrarlanan seyler olabilir ancak biz butun bunlari kendi icimizde carpistirarak, birbirleriyle karsilastirarak, kendi icimizde konusarak kendimize ait bir sesi, en azindan bir ton farkliligini ortaya koyabiliriz. bütün yazdiklarin senin zaten kendine ait bir yasami olusturmus oldugunu gösteriyor bana.

huzurlu biri degilimdir ben, sözünü ettigin eksikligi, icimdeki boslugu duyumsarim. yapmaya calistigim sey, yasama biraz daha dikkatle ve ilgiyle bakmaya calismak, mutlulugun, kisa süreli de olsa, boyle gelecegine dair bir inancim var.

önemli önemsiz ayrimlari, yapilan hesaplar, gelecek tasavvurlari hepsi yararsiz. yasami hirsla ve mücadeleyle alt etmeye calismak hepten budalalik, su koca düzenin kucuk bir parcasi oldugumu hissetmek de beni bir parca mutlu ediyor desem yalan olmaz.

cok toparlayamadim sanirim ama aklimdan bunlar gecti. yazdiklarini silmek konusunda ise, senin tercihindir diyeyim.

12:37 AM  
Anonymous Anonymous said...

ahmet hamdi tanpınarın keyifli bir romanında yanlış hatırlamıyorsam insan işaret ararsa bulur diye bir ibare vardı.bana da anlam biraz böyle bir şeymiş gibi geliyor.olmasından belki de daha çok aranılan ve bulunan.bu dediğime bir düşünce demeyelim de bir his diyelim.düşüncenin netliğinde değil de his muğlaklığında ama güvenilirliğinde.ama hepimiz için net olan yaşamsal olan yaşamı anlamlı kılmak arzusu.hisler ne olursa olsun.yanlış hatırlamıyorsam bir keresinde üniversitede öğrenim görürken kendi istekleri ile hayata erken atılan insanların davranışlarını anlayamadığını söylediğin bir yazın vardı.öğrenci olmanın sunduğu olanaklar ile yaşamda belki de kısa süreliğine yaşanan bir deneyimin terk edilmesi ile ilgili miydi.yaşamda normalleştirmek zorunda bırakıldığımız hız,hırs,amaçlar.normalleştirilemeyen şey yaşamı anlamlı kılmaya çalışmak değil de kendin dışında yaratılan anlamlarla yaşamak.

1:36 AM  
Blogger Melmoth said...

kendi disinda yaratilan anlamlarla yasamanin acisini ve agirligini yasadigimiz bir dünya var, disaridaki dünya, gözlerimizle gördügümüz, sikayetci oldugumuz, insanlarin zalimce birbirlerine saldirdigi, sayip sövdüğü, sömürdügü dünya. bir de sözcüklerle yarattigimiz bir dünya var, insanlara sokulmaktansa sözcüklere sokulan, sözcüklerle sarhos olanlarin kurdugu düssel bir dünya.

neden yaziya, sözcüklere, romanlara, masallara düskünüm, biliyorum ki orada gercek yasamin bana söz hakki verilmeksizin olusturulmus düzeninin disinda bir dünya var. ben varim ve hayal gücüm var, yasamda ve kendimde mutlulukla bir dönüsüm ve degisim gerceklestireceksem ihtiyacim olan sey hayal gücüm, beyaz bir kagit ve bir kalem.

henüz ögrencilik yillarinda, cimlere uzanip saatlerce hayal kurmak yerine gidip bir holdingin soguk duvarlari arasinda ruhlarini köreltecek islerle ugrasan ögrenciler icin üzülürüm. isterim ki onlar, ögrencilik yillarini basi sonu belli olmayan düsünsel yolculuklara ayirsinlar. kendi yollarini bulsunlar, baskalarinin onlar icin cizdikleri yollardan yürüyüp basarili sayilmaya gönül indirmesinler.

yaziyla ve sözcüklerle ugrasanlara dönelim, umut olmali bu insanlarin yazdiklarinda, gercek yasamin icindeki hüznü ve aciyi hissettirirken, kendi ic dünyalarindan aciyla bagiran insan sesleri duyarlarken, onlarin bu aciyi hem duymasi hem de bu acidan cikis yolunu aramali gerek. neden, cünkü insanlar her zaman mutluluga layiktirlar.

4:44 AM  
Blogger thelunatic said...

eurovizyon

1:26 AM  

Post a Comment

<< Home

cool hit counter